Makale : Elçin Tuva
Asırlardan bu yana dünyanın sayısız köşesinde kültür etkisi sağlayan Türkler, armoni ve estetik kaygı açısından oldukça yüksek bir eşik noktasındadır. Elbette bu noktaya gelmesinde, henüz hesaplanmayacak kadar eskilerden bu yana el ve kas motor sistemini geliştirmeye başlamış olmasının büyük payı var.
Yani Türkler, bir yandan sosyal bir kültür geliştirirken bir yandan da kültüre paralel sanat geliştirmekteydi. Üstelik bu ikisine paralel müzik ve "folklor" olarak tanıdığımız "bar oyunları" da geliştirmiştir.
Bugün dünyada en muhteşem kültür oyunları (folklor - bar) Türklerde mevcuttur. Diğerleri çocuk oyunları seviyesinde kalmıştır. Sadece bu bile Türklerle diğerleri arasındaki milyon yıllık kültür farkını ve dem farkını ortaya koymaktadır.
Görsel Kaynak : British Museum
İşte bir örnek.
1800 ve 1850lere tarihlenen Türk Kadın Botu / Çizmesi, British Museum'da sergilenmektedir. Renklerin, formun ve işçilik kalitesinin muhteşem örneği olması açısından detay görüntü veriyorum.
Bu bot ile sanayileşmenin Türklerde çok ama çok çok önce başladığını ve her tür maddenin büyük bir incelikle işlendiğini görebiliriz. Altın Elbiseli Adam serisine gidip baktığınızda da aynı ele ait dokunuşları görebilirsiniz. Sanayileşme, bugünkü anlamı haricinde maddeye hakim olma ve hakkında bilgilere sahip olarak ona yön vermekle başlar. Sanayileşmeden sonra teknoloji dönemi gelir.
Görsel Kaynak : British Museum
Kültür etkilerinin Filistin'de de sosyal yapı ile birlikte görüldüğüne yine sanat eserleriyle şahitlik ediyoruz. Şöyle ki "Türklerin başına taktığı çok önemlidir" tespitini yapan Batı, bunun sebebini pek anlayamamıştır. Türkler, başına taktığı "şey" ile bir sosyal statü ve durum ifadesi yapmaktadır. Şöyle ki bir erkek, hangi ailedendir, ailede kaçıncı çocuktur, evli midir, bekar mıdır başına taktıklarından belli olur. Aynı şekilde Türk Kadını da başına taktıkları ile hangi aileye ait olduğunu, bekar mı evli mi olduğunu takındığı süslerle anlatabilir. Üstelik kaç çocuğu olduğunu ve hatta kaçının kız kaçının erkek evlat olduğunu yine başına taktığı süslerle anlatabilir.
Filistin'de görülen ve "Evli Kadın Başlığı" olarak British Museum kayıtlarına geçen kadın başlığı, tam olarak Türk tipinde ve Türk kültürü dahilindedir. İşte bir detay:
Görsel Kaynak : British Museum
1. Mahmud (1730 ve 1754) döneminden ve 2. Mahmud (1808 ile 1839) dönemine kadar uzanan Osmanlı Türkçesinin görüldüğü gümüş ve bakır sikkeler, on dokuzuncu yüzyıla aittir. İnci mercan boncuklar, cam, çeşitli muskalar (Fatma Ana'nın Eli dedikleri ve aslında Lale Formunun dinsel etkileşimi) nazar için başlıkta kullanılan diğer ögelerdir. Mavi ve kahverengi ağırlıklı renklerdeki kumaştan yapılan bu başlık, kırmızı saten astar, madeni paralar ve mercanlarla güçlendirilmiştir. Güney Filistin tepelerindeki köylüler tarafından ticari amaçla yapılmıştır. İşçilikteki ve formdaki "taklit yapı" kendini ortaya koymaktadır. Ticari çalışma, orjinal Türk Kadın Başlıklarının taklidi olarak yapılmıştır.
Gelinin ilk defa halka göründüğü tören için hazırlanan bu başlık, ailenin gururunu ve sosyal konumunu sergiler.
Görsel Kaynak : British Museum
Kazakistan'a ait bu altın toka, Balkaş Gölünün kuzeyinde 1904 - 1910 yılları arasında yapılmıştır. Hayvan süsleri / kıyafetleri, mücevherler ve kostümler içeren 44 parçalık bir koleksiyonun parçasıdır.
Bir kızın evleneceği zaman eksiksiz ve muhteşem bir mücevher setine sahip olmak Kazaklarda önemlidir. Başlıklar ve örgüler de dahil olmak üzere bu seti oluşturan takı türleri Türk Asya bölgesinde ortak bir estetik yaklaşıma sahiptir. Ortak kültür ögeleridir.
Kazaklara ait kadın tokaları, çeşitli gerçek ve yapay taşlarla süslenebilir. Bu tokalar bir kadının ipek ceketinin veya uzun yeleğinin beline takılırdı.
Görsel Kaynak : British Museum
Bulgaristan Türklerine ait bu kostüm, yakası ve manşetleri örgülerle süslenmiştir. Önlükle birlikte bir saya olan bir palto içermektedir. Saya, uzun veya kısa kollu; tüm boydan da uzun ya da kısa olabilir. Bu model genellikle Güney Bulgaristan'da bulunur.
Geleneksel Bulgaristan kıyafetleri genelde kadınlar tarafından elde işlenmiş ve dikilmiştir. Pamuklu kadifeler, baskılı yün ve çok daha sonraları sanata dahil olan sentetik elyaflar da dahil olmak üzere çeşitli makine yapımı kumaşlar da kostümlerde kullanılır.
Görsel Kaynak : British Museum
Girit'e kadar uzanan "Yaban Keçisi" formu, bilindiği üzere Ön Türk Sanatı ve peşinden gelen sanat döneminde bolca kullanılan bir figürdür. Saymalıtaş tamgalarında her boy ve türde gördüğümüz Yaban Keçisi, kurganlardan çıkarılan mücevher setlerinde de kendine oldukça yer edinmiştir. Yeterince dağlık ve sarp kayalarla ilgili olmayan Girit'te bu formun bulunması bize bir tek şey söyler:
Türk Kültürü, her yere yayılmıştır.
Kaldı ki Girit sanatının Tunç Çağında bu form neredeyse hiç görülmez.
9.000 yıl önce evcilleştirilen yaban keçileri, bölgeye yerleşenler tarafından getirilmiştir. Girit'in Bronz çağındaki sanat eserlerinde artık Yaban Keçisi görülmeye başlar. Bu eser de milat öncesi 1700lere aittir. Yaban Keçisi formunu sanatına o dönemlerde en çok aksettiren Ön Türklerdir. Ön Türk Sanatının da dünyada oldukça geniş bir alana yayıldığını biliyoruz.
Görsel Kaynak : British Museum
Tahta, inci kabuğu, deri, kumaş, gümüş iplik işlemeli banyo terliği / takunya, 1800lere tarihlenir. Osmanlı Devleti Dönemi Türk Kültür ve Sanat eseridir. 25 santimetre boyunda, 26 santimetre yüksekliğinde ve 720 gram ağırlığındadır.
Görsel Kaynak : British Museum
Kazakistan'a ait eşsiz armoni örneklerini yaşamın tüm detaylarında görmek mümkün. Tüm Türk diyarlarında olduğu gibi. 1900lerin başında yapılan bu botlar, Kazak Türklerinin yaşam zevkini ve becerikli sanat seviyelerini rahatlıkla ortaya koyuyor.
Genel olarak Avrupa sanatına bakıldığında madenle ilgili olarak eşsiz eserlerin yapılmaya başladığı dönemi Atatürk dönemi tarih kitapları incelemiş ve şu tespitte bulunmuştur:
"Türklerin Avrupa'ya gittiği dönemlerde yerli halk, mağaralarda yaşamakta ve maden işlemeyi bilmemekteydi. Türkler, yanlarında götürdüğü madenlerle birlikte Avrupa'ya sanatı ve medeniyeti taşımıştır."
Muazzez İlmiye Çığ ile yaptığım söyleşi de ise "Düğme! Avrupalının Türklerde görüp şaşırdığı bu! Düğmeyi dahi bilmiyorlar!" bilgisini bizzat kendisi bana iletmiştir.