TuvART FORUM
Türk Kültürü, Sanatı, Tarihi ve Meseleleri Üzerine Söyleşiler
Türk Dünyasından ve Dünyadan haberler
Türk Sanatı Hakkında araştırma paylaşımları
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Senatörü ve Balkan Araştırmaları Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi
Değer katacak kitapların tanıtımı ve paylaşımı, ÜYELERE ÖZELDİR
- Atatürk Dönemi Tarih KitaplarıAtatürk Dönemi Tarih - Ders Kitapları, TARİHTENEVELKİ ZAMANLAR VE ESKİ ZAMANLAR, 1 9 3 1 İSTANBUL DEVLET MATBAASI Maarif Vekaleti Milli Talim ve Terbiye Dairesinin 2181 193T tarih ve 1869 numaralı emrile 30000 nüsha tab'edilmiştir. TuvART Not : Tüm resimler için buraya bakınız Mısır tarihini başlıca iki büyük devre ayırmak münasip olur. Birinci devir; M.E. en az 5 000 senesinden M. E. 3315 senesine kadar, takriba 17 asır devam eden, Kıral - Allahlar Devridir. Bu devrin, kimler tarafından, nasıl tesis olun duğunu izah ettik . Mısır medeniyetinin başlaması, inkişafı bu devirde olmuştur. Bu devrin tafsilatlı tarihi, arkeoloji tetkikleri ilerledikçe tavazzuh edecektir. İkinci devir, Fir'avunlar Devridir. İlk Fir'avun Menestir. Menesten sora biribiri ardınca birçok Fir'avunlar gelmiştir. Kolaylıkla hatırda kalmak için bu Fir'av unları 26 sülaleye ayırırlar. Fir'avunlar tarihi de beş devreye ayrılabilir : 1) Eski imparatorluk. Bu devirde payitaht, evvela Tinis'te idi, sora Mentis şehri olmuştur. 2) Birinci Tep (Thebes) Devri, yahut orta imparatorluk. Bu devirde, Tep payitaht oldu. 3) İkesuslar Devri. 4) Yeni imparatorluk, yahut İkinci Tep Devri. 5) Says Devri. Bu devir, Fir'avunlar istiklalinin son devridir. Bu devirde payitaht Deltada Says şehridir. BİRİNCİ DEVİR : ESKİ İMPARATORLUK Eski imparatorluk devri kıral Menes ile başladı. İl k kırallar, yukarı Mısırda Tiniste oturdular. Bu kıt'anın ismine nispeten, Tinis SÜlalesi namını aldılar. Sora payitahtlarını Menfise naklettiler. Bu şehre nisğetle de Eski İmparatorluk defvrindeki Fir'avunlara Menfis Sülalesi dediler. Menfis şehri, bugünkü Kahire civarı idi. Bu şehri yapan Fir'avun, Birinci Pepdir. Menes, muktedir ve faydalı kanunlar yapmış, teşkilatçı bir kıral hatırası bırakmıştır. Aşağı ve Yukarı Mısırı birleştirerek idare etti. Menesten sora gelen Fir'avunların en meşhurları, Keops, Kefren (Res. 66) ve Mikerinos tur. Bu Fir'avunlar Kahirenin cenubi garbisinde Gize civarında, kendi adlarını taşıyan birer ehram yapmışlardır. Bu kırallardan sora, Menfisi yaptıran Birinci Pepi ve İkinci Pepi gibi muharip kırallar geldi. M.E. 2500 tarihine doğru bunlar mısır hakimiyetini şarkta, Sina Yarı madasına, cenupta Habeşistan dağlarına kadar genişlettiler. Kızıldenizde tica ret yaptılar. Bundan sora, eski imparatorluk, birkaç asır süren dahili karışıklıklar yüzünden battı. İKİNCİ DEVİR : YENİ İMPARATORLUGUN BAŞLANGICI Mısır M.E. 2160 tarihine doğru karışıklıktan kurtuldu. Tep prensleri iktidar mevkiine geçtiler. Tep şehri payitaht oldu. Bu devir başlangıcında gelen Fir'avunlar muharip idiler. Mısırın şimal ve cenubunda, karışıklık devrinde biribirinden ayrılan eski imparatorluk mıntakalarını; yeniden idareleri altında birleştirdiler. Sina Yarımadasını tekrar Mısıra bağladılar. Sina ôerzahında müstahkem bir hat yaptılar. Mısır gemileri, Suriye kıyıları boyunca Berut un şimalin deki Biblos a kadar gittiler. Habeşistanın şimal dağları tekrar zaptolundu. Fakat, Mısır hududu yalnız Birinci Şelaleden İkinci Şelaleye götürüldü. Orada da cenuptan gelecek istilalara karşı müstahkem bir mevki yaptılar. Nilin ayağını çevirmek suretile, Möris gölünün ve Yunanlıların labirent dedikleri meşhur mezar - sarayın yapılmalari Tep Sülal esi Fir'avunlarına atfolunur. Bu devirde Elamlar, Suriye ve Palestine hakim bulunuyorlardı. Elam kırallarından Kutur, Palestin hükümdarı unvanını da taşırdı. ÜÇÜNCÜ DEVİR : İKESUSLAR DEVRİ Mısır milattan takriben 1700 sene evel İkesuslar tarafından zaptolundu. İkesuslar, Kalde ve Elam havalisinden Suriye ve Palestin tarikile Mısır üzerine yürüdüler. Bunlardan ilk gelen küçük kabileler, Mısıra muslihane girdiler ve eyi kabul olundular. Büyük İkesus kütleleri, muntazam teşkilatlı ve çok eyi müsellah idiler. Reisleri, muktedir kumandanlar idi. Bu kuvvetler, Sina cephesindeki müstahkem hattı zorlıyarak geçtiler. Mısır ordusunu mağlup ettiler, Mısırı hakimiyetleri altına aldılar. Bir asır kadar devam eden kuvvetli bir devlet kurdular. Hüküm ve tesirleri Yukarı Mısırdan Kalde ve Giride kadar şamil oldu. Her tarafta kırallarının ismi kitabelere yazıldı. Menfisi ve Deltada Tainis ve Avaris gibi şehirleri payitaht ittihaz ettiler. Merkezi sıkletleri Avariste idi. Bu mıntaka, yaz mevsiminde ordularına muntazam talim ve manevra yaptırdıkları müstahkem bir ordugah idi. Nubideki Kuslularla da ittifak etmişlerdi. İkesuslarla ayni ırktan oldukları anlaşılan Kuslular, Sami Mısırlılar tarafından hakaret gören bir halktır. Bir dereceye kadar muhtariyetle idare olunan Tep prensleri İkesuslara isyan için fırsat gözetiyorlardı. Nihayet fırsat günleri geldi. İkesus kıralları, zamanla iki büyük hataya sapmışlardı. Birincisi, Fir'avunların idare ve siyaset ve saray merasim ve adetlerini tatbik etmeğe başladılar, mısırlılaştılar. Mısır kıralları gibi, Fir'avun oldular. Onlar gibi Fir'avun sülaleleri teşkil ettiler. Bundan başka, İkesus kıralları, idaresi müşkül, vasi bir mıntakada nüfuz tesisi hırslarına kapıldılar. İşte bu sebeplerle idarelerinde zaf belirdi. Tep prensleri aleyhlerine, dahili uzun bir muharebe açtılar. Yavaş yavaş maddi ve manevi kuvvetlerini kaybettiler, nihayet Avariste yerlilerin muhasarasına düştüler. Bunun neticesinde Mısır'da İkesus hakimiyeti nihayet buldu (M.E. 1 5 8 0). İKESUSLARIN MENŞEİ Mamafih, İkesusların Mısırda hakimiyet ve saltanaları, mısır tarihinin dahili bir safhası olmaktan fazla bir hadisedir. Bu hadies, umum dünya tarihine tesir etmiş mühim bir vak'adır. Bablin Etiler tarafından M.E. 1925'te zaptı, On İkinci Mısır SÜlalesi devirlerine doğrudur. Babilde M.E. 1760'ta Kaşitler hadisesi, On Üçüncü SÜlalenin başlangıcında (M.E: 1788) e tesadüf eder. On Üçüncü Sülalenin sonunda, M.E. 1680 tarihinde idi ki Asyadan bir istila geldi. İkesuslar Aşağı Mısırı zaptettiler. Saydığımız büyük hadiseler arasındaki irtibat meydanındadır. Asya içlerinden gelenler Fırat tan Nile giden geçidi, sahil boyunca kat'ederek, Deltayı zapta teşebbüs ettiler. İttifakla kabul olunmuştur ki, İkesus istilası yavaş ve muslihane başlamıştır. Kaşifler de Babili böyle zaptetmişlerdir. İkesuslar kalabalıktı. Bunlar, Suriyeye geldikleri zaman, XI inci Sülalenin başlangıcında eyi kabul olunmuşlardı. Babilin, Etiler tarafından zaptından (1 900-1 9 2 5 ) 25 sene sora, Beni Hasan da bir mezarın duvarında bir levhaya hakolunan resim, Asyadan gelen muhacirlerin, Deltadan uzak olarak Nil vadisinde yerleştiklerini teyit eder. Bu muhacirler, ok, mızrak, bumerang (bir nevi atma silahı) ile müsellah, muhtelif renkli yün elbiseli muharip ve 37 kişiden ibaret bir kabile idi; Nom valisinin huzuruna gidişleri şöyle tasvir olunmuştur: Eşekler üzerinde Asya mahsulü olan antimuan madeni tozu yüklü idi. Sırmalı ağır elbi seler giyinmiş olan kadınlarına, bir çalgıcı ve bir muharip refakat ediyordu. Bu küçük kabilenin reisi (Heqa-Khast = Cheikh d e Desert) önünde hediye olarak valiye takdim ettiği keçiyi sürüyordu. Reisin ismi "İbsha" idi. Bir kıral katibi, valiye bir levha takdim etti. Orada, şu yazılı idi: "Amular valiye antimuan tozu getirmek için geldiler..." Bu Asyalıların Beni Hasan da yerleşmeleri, resmi bir surette idi. Bunlar Mısırda, servet aramaya gelen ne tüccar ve ne de küçük san'atkar idiler. Bunlar Fir'avundan misafirperverlik istiyen muhacir, bir küçük kabile idi. Beni Hasan Nomunda yerleştirildiler. Bu hadisenin şimdiye kadar yalnız tek vesikası vardır. Bu kabile, Palestin halkından değildir. Onu, Kaldedeki buhran (M. E. 1 9 2 6) yüzünden Mısır yoluna atılmış bir göçebe Türk ailesi olarak kabul etmek için deliller vardır. Bundan soradır ki , Fir'avunlar, Palestin ortasında tehdit edici tehlikelerle karşılaştılar. Mısır ordusu, "Amu" ismile yadettikleri Asyalılar karşısında ricate mecbur oldu ve Asyalılara sefil dediler. Fir'avunlar, bir müddet daha vaziyete hakim kaldılar. On üçüncü Sülale zamanında ( M.E. 1 7 8 8 - 1 6 6 0 ) İkesuslar, Deltaya girdiler ve Mısır kırallarını hiç değilse, Aşağı Mısırda boyundurukları altına aldılar. Bu fatihlere, Hiksos ismi, bir Mısır jenerali olduğu anlaşılan Manethon tarafından verildiği, Yahudi Osef tarihinde zikredilmiştir. Bu esere göre Hiksos ismi kavimden ziyade reislere tatbik olunmuştur. İki kelimeden mürekkeptir : Kıral manasına olan "Hik" ile avam lisanında çoban manasına alınan "Sos" kelimelerinden. Mısırlılar, umumiyetle, şeyhlere Heqa derler. Shos kıpt lisan ında, çoban manasına kullanılmıştır. " Sha'sou ,, Mısır k eli mesi de Arabistan ve Palesti n d e görülen göçebelere tabir olun muştur. H e r hal de kelimenin aslına n azaran, mana ve telaffuzca yanlışlık vardır. (Maamafih, türkçe ike-sus tan uzak değildir) [1]. >> [1] İke = sahip, bey demektir. Büyük Türk Lugat i.H.K.Kadri, S.513,5 14. Sus Elamın payitahtıdır. "İksus = İkesus = Sus sahibi beyi" demektir. (Heqa) kelimesi Asyalılar (Settion) için dahi, Mısırda oturmuş olan bir şeyh (Heqa) manasında kullanılmıştır. İke, Heqa olmuştur (A. Meret ve O. Dawy. Des Klans aux Emipires S: 26 6). Altıncı Fir'avun Sülalesinden itibaren Batlamyoslar zamanına kadar, Asyalı kabilelerin reislerine "Tu" unvan verilmiştir. On sekizinci Fir'avun Sülalesi dahi Asyalı kabilelerin bir kısmına bu namı verdi. Nil vadisinden evel Suriye ve Babil kıt'asının da bu Asyalı kabileler tarafından istila olunduğu zikrolunmaktadır. Bir Fir'avun demiştir k i : "Meçhul bir ırktan ınsanlar, şarktan geldiler, memleketimizi istilaya cür'et ettiler, onu kolaylıkla zaptettiler, reislerini hapseylediler, kıral oldular. Menfiste oturdular, en eyi yerlere garnizonlar ikame ettiler. Şark hududunu takviye ettiler. Avarisi de tahkim ettiler ve oraya 240,000 kişilik garnizon koydular. Yazın Avarise gelirlerdi. Askerlerine buğday tevzi ederlerdi. Ecnebilere korku vermek için askerlerini muntazam talim ettirirlerdi." Bu hikaye, Yosefin zeptettiği Manethonun bir hikayesidir. Mısırın uğradığı felaketleri resmi vesikalarda yazmak adet değildi. Fakat Mısırlılar, bu istilalardan kurtulduklarını iftiharla söylerken, bir taraftan da hakikati itiraf etmiş oluyorlardı. İkesuslar, Asyalı "Amu"lar diye kaydolunmuştur. İkesus isimleri, içinde Sami ve Mısırlı olmıyan isimler vardı. Bu insanların menşei Anadolu olmalıdır. İkesuslar, Kenanelinden olamazdı. Çünkü Mısırlılar tarafından daimi surette mağlup edilmiş olan Kenaneli ahalisi yalnız başlarına deltanın müstahkem maniasım zorlıyamazlardı. Bunu yapabilen insanlar ki, Avaris müstahkem ordugahında askeri talimlerle uğraşmağa devam ettiler, bunlar kuvvetli, cesur, tunç ve demir kılıçlarla eyice müsellah idiler. Atlar koşulu müthiş muharebe arabaları kullanıyorlardı. Mısırlılar, İkesuslardan evel bunu bilmiyorlardı. Mısırlılardan daha eyi müsellah olan muharip İkesuslardır ki, fena sevk ve idare olunan Fir'avunların, zenci askerlerini ve milislerini mağlup etti. Buna binaen İkesusları sevk ve idare edenler, Kaşlılar, Etiler gibi, yeni gelmiş milletlerden biri olmak lazımdır. İkesusların Mısıra gelmek için geçtikleri Suriyede bugün çoğalmış olan taharriler, onlara ait çok izler meydana çıkaracaktır. Yahudilere gelince, onların Kenanelinde yerleşmeleri takriben M.E. 1300 de, on dokuzuncu sülale zamanında görülür. İKESUS İMPARATORLUĞUNUN GENİŞLİĞİ İkesusların vadisinde hakimiyetleri 1660tan 1580e kadar devam eder. Bu kısa zamanda İkesusların Mısırda büyük bir imparatorluk tesis ettiklerine şahit oluyoruz. Mısırın tekmil mümbit ve mahsuldar kıt'aları, tek bir devlet reisinin hakimiyeti altına girdi. Mısır abidelerinden, ikesus kırallarının isimlerini tanıyoruz. Bu kırallar on beş, on altı, on yedinci sülaleleri teşkil ettiler. Bu sül aleler, Yukarı Mısırda Tep prenslerinin teşkil ettikleri sülalelere tekabül eder. Fakat, ikesus kıralları, diğer küçük kırallıklardan pek çok fazla kuvvetli idiler. Bu kırallardan isimleri Apofis (Apophis) ve Khian diye mazbut kalan iki tanesi tekmil Mısırın büyük bir kısmına mutlak bir hakimiyetle sahip oldu. İkesuslar, mısır adetine ve Fir'avunların idare ve riyaset sistemine kendilerini çabuk kaptırdılar. Fir'avunlara mahsus saray merasimini ve adetlerini kabul ettiler. Kendi heyetlerini, resmi stile göre yaptılar. Binlerce levhalar üzerine hi yeroglif yazısile isimlerini yazdırdılar. Mısır Allahlarının mabetlerini dahi ihya ve muhafaza ettiler. Fakat, kendileri Avaris ve Taniste, Mezopotamyada ve Anadoluda tapılan "Bel"e taptılar [1]. Kıral Khian, "Bel"e olduğu gibi Mısırlıların Allahı olan Ra'ya da tapıyordu. Çünkü, Asyayı ve Mısırı kendi idaresi altında birleştirmek gayesini güdüyordu. >> [1) Bel ilahının Türkistanda Yeniçay haval isinde kadim Türklerin taptıkları mabutlardan biri olduğunu Barthold söyler. Khian, ismini " memleketler sahibi" diye yazdırdı. Maaınafih, Asyalı reis manasına olmak üzere ( Heqa - Khast) eski unvanı muhafaza etti. Bu vasi ve şamil saltanat iddiaları, bütün medeni şarkta tasdik olunmuş gibi görünüyordu. Khian ismi Tep ile Birinci Şelale arasında bir granit parçası üzerinde okunduğu gibi, Deltada bir statü üzerinde de okunur. Onun ismi, Palestinde, Gezer harabelerin de, Bağdatta bulunan kayadan bir küçük aslan üzerinde ve Giritte Cnossos harabesinde, Minos sarayın da Arthur Evans tarafından yerden çıkarılan bir mermer kapak üzerin de keşfolunmuştur. Khianın Birinci Şelaleden, Acem körfezine kadar bütün medeni şark dünyasını hakiki olarak hakimiyeti altına almış olması, yahut bütün bu aleme Mısır ile Suriye arasında merkezi bir nokta olan Avaristen ordularile hakim olmuş bulunması kabul olunabilir. Bittabi böyle bir imparatorluk, yaşıyamazdı. Böyle bir imparatorlukta manevi, dini ve siyasi bir birlik prensipi aramak beyhudedir. İkesusların hakimiyeti, memleket işgalinden başka bir şey değildir. Bu sebeple kakimiyetleri geçici oldu. Nasıl ki, Hunların beşinci asırda Avrupayı tethiş eden saltanatları da böyle olmuştur. İkesusların hakimiyeti, M.E. 1600 senelerine doğru eridi. Yukarı Mısır prenslerinin, İkesuslar aleyhinde muvaffakıyeti, ihtimal Asurluların tesirile vuku bulmuştur. DÖRDÜNCÜ DEVİR: YENİ İMPARATORLUK YAHUT İKİNCİ TEP DEVRİ İkesuslardan sora firavunluk tacı yine Tep prenslerine geçti. Bu suretle İkinci Tep Devri yahut Yeni İmparatorluk başlamış oldu. Mısır bu devirde satvet ve refahın en yüksek noktasına erişti. Bu devrin Firavunları eskilerine nispetle daha geniş ve daha debdebeli abideler yaotırdılar. Karnak ve Luksor'da bulunan muazzam harabeleri görülebilir. FÜTÜHAT Yeni İmparatorluğun Tepli firavunları, Birinci Tep Devri firavunlarından daha ziyade muharip ve fatih oldular. Başladıkları fetih harplarının müteaddit sebepleri vardı: Evvela İkesuslar, Mısırlılıların Türklere karşı kinlerini galeyana getirmişti. Bir de uzun muharebeler yapmağa mecbur oldukları düşmanları İkesuslardan atlarla çekilir muharebe arabaları gibi yeni muharebe silahlarının kullanılmasını öğrenmişlerdi. BU sebeplerle Firavunalr, Mısırın cenubunda Nubi'de muharebelere devam etmekle beraber Asya'da büyük askeri hareketlere giriştiler. ÜÇÜNCÜ TUTMES M.E. 1500 senelerinde, Mısırda saltanat süren Üçüncü Tutmes, büyük bir fatih oldu. Suriye ve palestini zaptetti. Anadolu, Elcezire ve Suriye yollarının birleştiği, Nehreyn mıntıkasını itaat altına aldı. Yukarı Fıratta Karkamış'ı zaptetti. Asyanın mühim kıralları kendisine kıymetli taşlar, mücevherler ve vazolar gibi hediyeler gönderdiler. İKİNCİ RAMSES M.E. 1300 senesinde, saltanat süren, Firavun İkinci Ramses'te meşhurdur. Hiçbir kıral bunun kadar çok mabet yaptırmamıştır. Fakat İkinci Ramses, Mısır İmpratorluğunu Asya cihetinde büyültememiştir. Şimali Suriye ise o devirde çok satvetli olan Etiler Krallığına ilhak edilmişti. İknci Ramses ile Etiler arasında Kadeş etrafında büyük bir meydan muharabesi oldu. Hiçbir taraf kat'i netice alamadı. İkinci Ramses, Etilerle musalaha yapmayı tercih etti. Musalahanamenin bir sureti Mısırda ve bir sureti de Boğazköyde bulunudu. Bu musalahanamenin yazılış tarzı, kısmen bugün, gördüğümüz beynelmilel muahedenamelere benzer. Musalaha, tedafüi ve taarruzi bir ittifak ve dostluk muahedesidi. İttifakı kuvvetlendirmek için, İkinci Ramses Hattusil'in kızlarından birile evlendi (M. E. 1 2 66). Bu münasebetle, Eti kıralı Mısıra gitti, İkinci Ramsesi ziyaret etti.
- Atatürk Dönemi Tarih KitaplarıAtatürk Dönemi Tarih - Ders Kitapları, TARİHTENEVELKİ ZAMANLAR VE ESKİ ZAMANLAR, 1 9 3 1 İSTANBUL DEVLET MATBAASI Maarif Vekaleti Milli Talim ve Terbiye Dairesinin 2181 193T tarih ve 1869 numaralı emrile 30000 nüsha tab'edilmiştir. TuvART Not : Tüm resimler için buraya bakınız Mısır tarihinin iptidasından başlıyan metodik tarihi bir yazı yoktur. Heykellerde, ehramlarda, mabetlerde görülen zafer menkıbeleri, tercümeihaller, kıral emirnameleri, idarî muhaberat, şahsi akitler yegane vesikalardır. Bunlar da objektif değildir. Hepsi mabetlerde bulunmuştur. Dini temayüllerin tesiri altındadır. Bütün bu metrukatın tetkikinden sora, vukuat ve hanedan saltanatlarını bir metot dahilinde tesbite imkan hasıl olmuştur. Nil vadisinin, Delta kısmını ilk işgal edenler, Ortaasyadan muhtelif yollarla ve biribiri ardısıra gelmiş olan Türk kabileleridir. Bu benzeyiş Ege havzasının asıl ahalisinin de Türk olmasındandır. Bu tip yanında dolikosefal sami ve hamiler de vardır. Bunlarla soradan karışılmıştır. Bu sebeple Mısırda şimdiye kadar bulunan iskeletlerde ve heykellerde brakisefal ve dolikosefal tiplerinin her ikisi tesbit olunmuştur. Türkler, Nil vadisine gelip yerleştikleri zaman muntazam ziraat ve sulama usullerini, hayvancılığı ve mütenevvi maden san'atlerini çoktan biliyorlardı. Bundan başka kuvvetli bir içtimai teşkilatları da vardı. Mısırda seri terakki ve medeniyetin sebeplerini bunda aramak Iazımdır. Mısırın ilk ahalisini teşkil eden aile ve kabilelerin ayrı ayrı - bayrak makamında - birlik işaretleri vardı. Bunlar kurt, şahin gibi hayvanların ve Güneşin levhalar üzerinde çizilmiş resimleri veya bir hayvan derisi üzerine resmedilmiş çapraz oklar v.s. gibi şeylerdi. Bu alametler kendilerine kutsiyet izafe olunan birtakım timsallerdi. Eski Mısır aha'lisi evvela, bu timsaller etrafında kabileler halindeydi. Kabileler reis tarafın dan idare olunurdu. Bu reislere, Saru derlerdi. Daha seraları bu kabileler birleştiler. İşgal ettikleri araziye Nome denilmiştir. Kabilelerin bazı timsalleri, mısır medeniyetinin nihayetine kadar Nomlerin isimleri olarak kaldı. Timsaller zamanla Allah makamına çıkarıldı. Bu Allahlar, diğer taraftan da Saru'ların fevkinde, yegane reisler ve kırallar tanındılar : Allah Kıral. Nomler, evvela müteaddit kırallıklar halinde bulundular. Sora, bütün kırallıklar, bir kıralın etrafında birleştiler. Artık Mısır içtimai hayatı, bir devlet haline geçmiş oldu. Mısır tarihi, milattan 5 bin sene kadar evel başlar. Her Nomun bir merkezi vardı : "Nut" İktidar, merkezde yüksek duvarlı şatosunda "Het" oturan Allahın elindeydi. Allahların unvanı, Nep idi. Allahın hükumeti, kırallar veyahut Nom valileri tarafından icra olunurdu. Her halde iradenin menşei ilahi idi: Hükumet icra eden kimse Allahın vekili idi. Kalde ve Elamda da ilk tarih ve ilk medeniyet devresinde idare şekli ve mahiyeti böyle idi. Tarih devrinin Allahlarından, Horüs, Hathor gibi bir kısmı; mahalli timsallerin fevkinde umumi, milli Allahlar makamındaydılar. Horüs, Güneşi, şarkı, şark ufuklarını ifade eder ve bir doğan (şahin) ile temsil edilirdi (Res.67). İşte, bu Allahlar namına mısır medeniyetinin ilk kurulduğu Deltada hükumet icra edilirdi. Yukarı Mısır, Allahı "Set" namına başkaları tarafından zaptedildi. Aşağı Mısır ile Yukarı Mısır bu Allahlar namına birçok muharebeler ettiler. Allahlar namına, insanların biribirine düşmanlıkları, biribirlerile boğazlaşmaları medeniyet tarihinin alakadar olacağı bir meseledir. Devlet teşkilatının, mısır tarihinin başlangıcında olduğu gibi, dini karakterde olması insanlar beyninde, daima husumet hislerini ve yok yere kan dökülmesini mucip olmuştur. Tanrı Horüs namına birçok kırallar tarafından icra olunan mısır saltanatı, M.E. 3315 tarihine kadar 17 asır devam etti. Bu tarihten sora, Yukarı Mısırda, Tinis kıt'asında prenslerden Menes, Tanrı Horüsün yerine, onun timsali olarak bizzat kıral oldu; Tinis Hanedanını kurdu. Tinis kıralları, merasim icabı olmak üzere, aldıkları muhtelif unvanlar arasında Horüsün bir unvanını da taşırdı. Bu unvanların her birine kıralın intihap ettiği bir Nom timsali de ilave olunabilirdi. Horüs ün unvanı Aa ve Ka gibi unvanlardan biri idi [1]. "Ka" m efhum u hayal fevkinde bir büyüklüğe, kudrete şamil idi.. Bilahare din uleması, kıralı m edih için " Kıral Ka"dır derlerdi. >> [1] Aa-Aha ve Ka-Kha Qa şekillerinde yazılmıştır. Bu kelimeler, büyük ve han manalarına olan Ağa ve Kaan olmalıdır. Prenslere "Atı-Aa" [2] denirdi. >> [2) Bu kelime (Hati-A) şeklindedir. Atı, tabirinin kadim Türkçede yeğen manasına geldiği anlaşılıyor. Filhakika bunlar hükümdarların oğulları değil, yeğenleri idi. Türkçe Atıa'da Ata demektir. Bu manadada münaaebetlidir. Saray kadınlarına "Khet Hor" unvanı verilirdi. Tinis kırallarının, saraylarına büyük ev manasına " Per Aa" denirdi. Bu isim, Menfis devrinde doğrudan doğruya kıralı ifade eder. Pharaon, unvanı "Per Aa" dan çıkmıştır. Türkler tarihten çok zaman eveldenberi Mısırda yerleşmiş ve tarihe yakın devirleri orada yaşıyarak mısır medeniyetini kurmuş ve tarih devirlerini açmıştır. Mısırda ilk medeniyet ve tarihi devlet, Türkler tarafından tesis edilmiştir. O devrin zihniyeti olarak inandıkları ve kendilerinden sora da kuvvet membaı olarak inanılmakta devam edilen Allahları Horüs namına icrayi saltanat eylemişlerdir. Tinis prensleri saltan atı almak için yüzlerce sene uğraşmışlar, ve en nihayet muvaffak olabilmişlerdir. Tinis sülalesi, kolları bağlı bir Asyalının başına, taptıkları bir balığın sopa ile vurulduğunu tersim etmekle iftihar etmişlerdir ( Res.68). Sami Mısırlılar, milattan 1400 sene eveline kadar kırallarına Asyalı ve Eti Türklerinin galibi unvanını vermekle onları büyütmek gayretini gütmüşlerdir. Samilerin bu haleti ruhiyeleri tetkike değer. Mısır samilerinin medeniyet ve saltanatlarına kondukları Türklerin Mısırda mevcudiyetlerine delalet edebilecek bütün vesikaları ortadan kaldırmak için ellerinden geleni yaptıklarına şüphe etmemek lazımdır. Fir'avunlardan evel medeniyetleri ve büyük hizmetleri muhakkak olanların medeniyet ve tarihlerini Fir'avunlar tarafından yapılan ehramlarda ayrıca ve kendilerinin olduğu gibi kaydetmemiş olmaları bu fikri teyit eder. Fir'avunlar, yalnız, kendi icraatlarını mabetlerin duvarlarına koydukları kitabelerde mubalağalı bir surette kaydettirmişlerdir; bundan başka kitabeler üzerinde kendi seleflerinin isimlerini kazıtarak kendi isimlerini koyarlardı. Hatta İkinci Ramses gibi, babasının ismi yerine kendi isimlerini koyanlar da vardır. İkinci Ramses, başkalarından çaldığı zaferlerle, kendi zaferi kadar sevinirdi. Bu sebeple mısır medeniyetinin hakiki kurucularına, medeni beşeriyeti götürecek yol, Asyanın ilk medeniyetinin daha iyi tanınması olacaktır.
- Atatürk Dönemi Tarih KitaplarıAtatürk Dönemi Tarih - Ders Kitapları, TARİHTENEVELKİ ZAMANLAR VE ESKİ ZAMANLAR, 1 9 3 1 İSTANBUL DEVLET MATBAASI Maarif Vekaleti Milli Talim ve Terbiye Dairesinin 2181 193T tarih ve 1869 numaralı emrile 30000 nüsha tab'edilmiştir. TuvART Not : Tüm resimler için buraya bakınız MENŞE Büyük bir medeniyet yapmış olan mısır halkı nereden gelmiştir? Eski Mısırlılar, Nil sahillerin de, çok eski devirlerdenberi yerleşmişler ve orada tarihten evelki devirlerin cereyanı esnasın da medeniyetlerini, yavaş yavaş kurmuşlardır. Bu medeniyet sahipleri, bir cihetçe Şimali Afrikada bugün dahi yaşamakta olan Tuareklere mensupturlar [ 1 ] >> [1] Mülahaza: Tuarek, Targuinin cem'i olarak kullanılmaktadır. Bunlar Şimali Afri kaya Hazar havalisinden gitme Türklerden olmalıdır. Filhakika, bu mıntakalarda Hazar tipi taş aletler bulunmuştur. Jacques de Morgan, L'Humanite Prehistorique. Son keşifler ispat etti ki, Nil vadisi ve Delta, evvela Taş Devrinde, bundan sora milattan 5000 sene eveline doğru Tunç Devrinde tanındı. Tunç madeni, Kalde'den gelmiş olan kabileler vasıtasile Asyadan getirilmiş olmalıdır. Bu kabileler daha evel Nil sahilleri üzerinde yerleşmiş olan yerli ahali ile, o zamanlar karışmış olmalıdır. Mısırlılar, ihtimal Süveyş berzahile Asyadan gelmiş bir kavimdir. Fakat bunlar Mısırlıların tarihi hakkın da, bir şeyler bilinmiye başladığı zaman, çoktan beri Mısırda yerleşmişlerdi. Mısırlıların menşei mevzubahs oldukça birçok alimler, Asya kıt'alarını mısır ahalisinin menşei olarak görmektedirler. Morgan ve Amelino, kıymetindeki alimler için birçok nebat cinslerinin geldiği Mezopotamya, Fir'avunların pek yüksek mukadderata doğru sevkettikleri bu ırkın beşiği telakki olunmalıdır. Pittard, Mısırlıların ırklarından bahsederken " bir ırkın taşıdığı Namü isminin Asyalı" demek olduğunu söylüyor. Jacques de Morganın bu noktayı tenvir eden bazı fikirlerini de zikredelim : "Her halde bazı san'atlerin Dicle, Fırat ve Kerka ırmaklarından, Suriye, Palestin, Nil vadisine geçmiş olması hakikate benziyor. Bu san'atler, belki, Yakın Asyanın şimalinden keçi ve koyun memleketlerinden gelmiştir. Ortaasya halkının ilk muhacereti veyahut hiç olmazsa bu insanların fikirlerinin ilk "intikal ve intişarı en eski olmalıdır. Bu insanlar Mısırda henüz yontmataştan silah ve aletler kullanan adamlar buldular. Yine bu insanlar, Afrikanın şimal sahillerinde yontmataş san'atleri yerine başka san'atler ikame eden yerlilere tesadüf etmiş olmalıdırlar. Bu san'atlerden ihtiyaçlarına en mutabık olanı hazar san'ati idi." "Şurası muhakkaktır ki, maden Mısırda keşfolunmamıştır. Çünkü, Mısırın Delta kısmı, bakır devrini idrak eden insanlar tarafından iskan olunmadan evel meskun değildi. Bundan başka, Mısırda bakır madeni de kıttır. Fakat maden, an'anenin parmağıyla bize gösterdiği Yakın Asya şimalinde keşfolunmuştur." "Nil vadisinin, ilk devirlerde hiç olmazsa cenup kısımları kıvırcık saçlı Afrika kabileleri ve belki bunlarla beraber bazı Libyalılar tarafından iskan olunmuştur. Bu insanlardan evel ki, cilalıtaş san'atini biliyorlardı - oralarda yontmataş insanları vardı. Nil cenubun da, Cilalıtaş Devrine dahil olunduğu bir zamanda, Mısıra düz saçlı, Asyalı kavimler tarafından bakır ithal edildi. Bu Asyalı kavimlerin çoktan, ırmağın deltasını işgal etmekte oldukları hakikat gibi kabul olunur." Mısırlıların en eski kıral - Allahlarına Horüs denilirdi. Horüs, Mısırın şarkında bulunan kıt'aların bir allahı gibi tanındı. Bu husus onların menşelerinin şarkta, Asyada olduğuna delalet eder. Bazı abideler üzerinde Horüs taraftarlarının Mısırın daha eski ahalisi aleyhine yapılmış muharebe tasvirleri görülür. Bu eserler, Louvre Müzesindedir. Bu resimlerdeki bazı şahsiyetlerin tasvirlerinin Sus şehrinde bulunan emsali muhariplere müşabehetini tesbit ederler. Bu kanaatte bulunan alimlere göre, Horüse mensup kabileler gerek Süveyş berzahı ve gerek Kızıldeniz ve diğer yollarla Asyadan Mısıra ilk gelen insanlar değildir. Bunlardan evel ayni yollarla gelenler de vardır. Bundan başka Mısır kıral - Allahlarına verilen eski isimler "demirci" manasına olarak tercüme edilmiştir. Bunlar, hem muharip, hem maden san'atlerini yapan insanlardı. Ortaasyadaki insanlar, hem şimal ve hem de cenup mıntakalarından garba muhaceret etmişlerdir. Şimal yolu ile hareket edenler, Avrupanın garbına kadar gittiler. Cenup mıntakasından hareket edenler: başka başka yollardan yürüdüler. Bir kısmı Anadolu, Trakya, Makedonya, Adalar ve bilahare Yunanistan denilmiş olan mıntakaya gittiler. Bir kısmı Palestin sahill erince Mısıra geçtiler. Bu suretle Hazar Denizi garp ve cenubunda yaşamış olan İberlerin , Avrupaya ve İspanyaya geçmeden evel oralara gitmek için takibine mecbur oldukları yollar anlaşılıyor. Asya İskitleri aslından olan Kimriler bu tarihlerde çoktan Kırımda ve Danimarka Yarımadasında yerleşmiş bulunuyorlardı. Kaide - Asur tarihi, Asya kavimlerinin muhaceretlerine dair çok müspet malumat veriyor, ve hatta gösteriyor ki, Kalde, Avrupa ve Ortaasya kavimlerinin en eski zamanlardanberi müşterek bir lisana sahip olduklarını ispat etmek için (arî indien) lisanına müracaate hacet yoktur. Yani Ortaasyadan Avrupaya gelmiş olan kavimler ilk terbiyelerinin mahsulü olan bu lisanı beraber getirmişlerdir. Bugün muhakkaktır ki, ilk mısır ahalisi milattan 5 000 sene eveline doğru Asya'dan gelmiş olan beyaz ırktır; bu ırk Nil vadisinde yerleşti. Kabileler halinde kümeler teşkil etti. Her bir kümenin reisi, dini ve kanunları vardı. Bu malumattan ve Türk Tarihine bir nazar bahsinde Türklerin umumi muhaceretlerine dair verilen tafsilatın ihtiva ettiği delillerden Mısır Deltasına yerleşerek ilk mısır medeniyetini kuranların Türkler olduğu anlaşılır.
ÜYE SORUMLULUKLARI
- Üyeler, hiçbir kimseye veya bir merciye küfür ya da hakaret edemez
- Üyeler, Milli İrade kriterlerine aykırı fikir beyanında bulunamaz, ima dahi edemez
- Üyeler, kendilerine ait olmayan çalışmalarda kaynak belirtmelidir
- Üyeler, açmış oldukları konu başlıklarında yetkinlik sahibi değil ise bunu belirtmelidir
- Üyeler, kurallara uyulmadığı takdirde başka bir üyenin şikayeti de dahil olmak üzere kısıtlanmayı kabul eder, bu durumla ilgili hiçbir beyanda bulunamaz
- Pozitif yaklaşım, çözümcü yaklaşım, bilgi paylaşımı esastır; bu amaçlar haricinde suistimal tespiti ile üyelik yönetici tarafından sonlandırılır
- Partizanlık yasaktır
- Üyeler, giriş yaptıkları hesabın bilişim teknikleri açısından sitemiz tarafından kayıt altında olduğunu bilir ve kabul eder
- Üyeler, sitemizin yasal çerez kullandığını bilir ve kabul eder
- Üyeler, TuvART'ın önemli duyurularını mail ve SMS olarak almaya üyelikleri ile izin vermiştir