TARİH 1 - 1932 -Mf. V. - TTT
III - Çin
III - ÇİN
A. MEMLEKET
Çin, coğrafi,ırki ve arihi birlikten mahrum bir memlekettir. Asıl Çinin hudutlarını şimalde Büyük Set, garpta Se-Çuan Dağları, cenup ve şarkta Çin denizleri teşkil eder. Bu hudutların ötesi Mançurya, Moğolya, Çin Türkeli ve Tibet gibi yabancı koloniler mahiyetinde ülkelerdir. Asıl Çinli denilen halk buralarda ya hiç bulunmaz, yahut pek seyrek ve ehemmiyetsiz serpintiler halinde bulunur. İki büyük ırmak sınırlarını gösterdiğimiz asıl Çini yekdiğerinden tamamen farklı, iki kısma ayırır. Bunlardan biri Sarı Irmak (Hoan – Ho) ile bunun kollarından Akçay vadilerinin teşkil ettiği Şimali Çindir. (1) (Harita 2)
Diğeri dünyanın en büyük akar sularından Gök Irmak (Yan – Çe – Kiyan) ile daha küçük Sikiyan Çayı vadilerinden teşekkül eden Cenubi Çindir.
Cenubi Çinin sıcak iklime yakın tatlı bir iklimi vardır. Hava şimaldeki gibi sert değildir. Yağmurlar şimale nispetle daha çok ve muntazam yağışlıdır. Toprak zengindir, çaydan kâfur ağacına kadar hemen her nebat yetişir. Memleketin başlıca servetlerinden biri de pirinçtir.
Cenubi Çin Denizi sahilleri, hususiyetlerini muhafaza etmiş muhtelif ırk tiplerine mensup ahali ile meskundur. Cenubi Çinin garbında medeniyete yanaşmaz ve medeniyeti yaklaştırmaz vahşi kabileler barınmaktadır. Bunların ilk Çin yerlilerinin iptidailiklerini muhafaza etmiş esas tipler olduklarına ihtimal verilmektedir.
(1) Şimali Çine ve bunun şimalinde bulunan ülkelere Hata ismi verilir; Katay, Kıtay ve Hatay da denir. Bu isim şark Türk lehçelerindeki (Katağ) kelimesinden alınma olsa gerek. Katağ, tabya, siper, istihkam demektir.
Eksi zamanlarda Hata ülkesinin zenginliği ve insanlarının güzelliği çok meşhur idi. Bu şöhretin izine Osmanlı şairlerinde de tesadüf edilir.
MOĞOLYA
Moğolların ortası, bir çöldür (Gobi). Faka bu çölün şimal ve şimaligarbi sahalarında yüksek otlu çayırlıklar, ormanlar, sayısız çağlıyanlar, tespih gibi yan yana dizilmiş göller vardır. Çölün cenubu da geniş otlaklarla kuşatılmıştır.
Moğolya iklimi, gerek sıcağı gerek soğuğu itibarile serttir. Bu payansız sahaları iskan eden halkın çoğu bugün sürülerinin başında çadırlı göçebe hayatı yaşamaktadır. ( Res. 9)
MANÇURYA
Mançurya, ormanlarla kaplıdır. Birçok madenleri vardır. İklimin sertliğine rağmen eyi ve bol mahsul veren vadileri vardır.
Cetleri Tunguzlar olan Mançurlar, toprağa bağlanmış dinç ve çalışkan çiftçilerdir. (Res. 8)
ÇİN TÜRKLERİ
Çin Türkleri, Moğolya ile Tibet arasındadır. Ormanları pek seyrektir. Dağları ve vadileri çıplak ve hazindir. Tarım, Çin Türkelinin yegane ırmağıdır. Lop Gölünedökülür. Loğ Gölü, Asya İçdenizinin bugünkü artığıdır.
Umumi manzarası hazin olan Çin Türkeli, şehirlerin kurulduğu sulak vadilerde şenlenir. Kanal açma ve sulama işlerine çok ehemmiyet veren ve bunda usta olan Türkler (Res. 10) su boylarını en verimli topraklar derecesinde zenginleştirmişlerdir.
Hotan ve yarkent ülkelerinin bütün bahçelerinde düzgün sıralı dutluklar vardır. En nefis meyvalar veren armut, elma, şeftali, kayısı ağaçları ve asmalar dallarile kucaklaşarak yeşilliklerini biribirlerine karıştırırlar. Şehirler, köyler yeşillik içinde saklıdır. Asmaların, sarmaşıkların dolandığı çardaklarla örtülü yollarla çiçekler, yapraklar, meyvalar, geçenleri gölgelendirir. Evlerin taraçaları kokulu çiçeklerle, bahçeleri güllerle bezenmiştir. Çölün korkun. Issızlıklarından sıyrılan yolcu buraların güzelliklerine, güleryüzlü bahçelerine girince kendini cennete kavuşmuş sanır.
TİBET
Tibet, dağlar arasında geniş yaladır. Cam kırıkları gibi serpilmiş birçok küçük gölleri varsa da iklimi umumiyetle kurak ve toprağı çoraktır. Ahalisinde yurt muhabbeti yüksektir.
ÇİNİN BUGÜNKÜ GENİŞLİĞİ ve NUFÜSÜ
Bugünkü Çin Devletinin umumi genişliği 11 milyon 80 bin kilometre murabbaıdır. Nüfusu 440 milyondur. Bu genişlik Avrupanın genişliğinden 1 milyon 80 binkilometre fazla, bu nüfus cihan nüfusunun dörtte biri kadardır. Çine tabi, memleketlerden Çin Türkelinin genişliği 1.5 milyon kilometreye yakındır; nüfusunu Avrupa membaları 1 milyon göstermekte iseler de yerli ahali kendilerinin 3 milyondan fazla olduklarını söylemektedirler.
Moğolyanın genişliği takriben 2 milyon kilometre murabbaı, nüfusu 2 milyon kadardır. Tibetin genişliği 2 milyon kilometre murabbaı, nüfusu 3 mlyondur. Mançuryanın genişliği 942 bin kilometre murabbao, nüfusu 19 milyondur.
B. AHALİ ve MENŞE
Çinde ırki bir birlik yoktur. Çinin ilk sekenesi ( Res 11) iki ayrı ırktan terekküp etmiştir. Bunlardan biri yerli halk, diğeri Ortaasyadan gelerek asalet sınıfını teşkil etmiş olan medeniyetçi muharipler zümresidir. Filhakika tarihinin ilk yaprağı açıldığı günden itibaren, Çin mütemadi ve mütevali tehacüm ve istilalara uğradı; bu istilalar daima Türkellerinden geldi. Bilhassa Şimali Çin en eski devirlerdenberi büyük Türk kütlelerinin sürekli muharecetlerine uğramıştır. Çinin garbındaki vlayetlerden Kansu bugün Çinli sayılan milyonlarca insan, hâlâ saf Türklük evsafını muhafaza etmektedir.
C. ÇİNİN SİYASİ TARİHİ
BEŞ İMPARATORLAR DEVRİ
Çinin siyasi tarihi “Beş İmparatorlar” devri ile başlar. Bunların en başında I inci imparator Fu – Hi gelir. Fu – hi Çinde bütün teşkilatile eyi bir devlet idaresinin ilk kurucusu telakki edilir.
Beş imparatorlar milattan 3000 yıl kadar evel hüküm sürmüşlerdir.
Fu – Hi, Kansu vilayetinde doğmuştur. Türkler ise bu vilayete milattan en az 4000 – 5000 yıl evel girmiş ve yerleşmiş bulunuyorlardı.
Fu – Hi’nin kadim bir Çin ressamı tarafından yapılmış resminde yüz çizgilerinin Çinli tipine ait vasıflardan pek ayrı olması da dikkate şayandır. ( Res 12)
ÜÇ SÜLALE DEVRİ ( M. E. 2202 – 250 )
Beş İmparator devrini 3 sülale devri takip eder; Hiyalar, Yinler, Çeular. İmparatorlar millet uluları tarafından intihap olunurlardı. Bunlardan sora bu an’ane ortadan kalkarak sülaleler sistemi teessüs ediyor.
Üç sülalenin kurucuları Türk idiler. Sülalelerin doğma ve ölme tarihi hep ayni gibidir. İlk hükümdarlar daima kudretli, çalışkan, kendi kararlarile hareket edebilir insanlardı. İradelerine bütün imparatorluk baş eğer, himaye veya tabiiyet altına alınmış memleketler imparatorluk merkezine karşı vazifelerinde ve taahhütlerinde kusur göstermez olurlar; medeniyet en güzel çiçeklerini açmağa, kanun her köşede hükmünü yürütmeğe başlar. Fakat çoğu milli kahramanlar sırasına geçen bu sülale ataları ölüp gidince tereddi derhal saray kapısından içeri girer; hükümdarlar safa ve sefahetten başka bir şey düşünmez olurlar. İmparatorluğun idaresi haris ve hırsız vezirlerle hadımağalarına kalır. Artık bundan sora memur irtikaba dalar; vergiler çalınır, hazine boşaltılır; umumi hizmetler gevşer; bin çeşit gizli cemiyetler, silahlı ihtilal teşebbüsleri baş gösterir; nihayet ya bunların reislerinden biri veya dışarıdan gelen istilacıların başı, eski sülaleyi devirir; bozulan devlet nizamını düzeltmek işini üstüne alır.
Millet te işlerin artık yolunda gideceği ümidile yeni geleni alkışlayarak başına geçirir. Böylece bir sülale yıkılmış, diğeri kurulmuş olur. İşte Çinin bütün siyasi tarihi bu sahnelerin devir devir tekerrüründen ibarettir. Üç sülale devirlerinde Çin, bir kırala bağlı birçok beylikler tarzında idare ediliyordu. Son devrlerde bu vaziyet derebeylik şekline döndü.
İMPARATORLUK DEVRİ ( TİSİN SÜLALESİ ) M. E. 249 – 201
Üçüncü sülalenin son hükümdarı halef bırakmadan ölünce, birçok beyler arasında hükümdarlık davası baş gösterdi. Bunların içinden Çenk az zaman içinde ötekilere hakim olarak yeni bir sülale kurdu (Tisin Sülalesi) (1)
İlk saltanat yıllarından itibaren derebeylik sistemine karşı açlan mücadele tam bir muvaffakıyetle hitam buldu (M.E. 221). Çin ilk defa olarak siyasi vahdeti haiz bir İmparatorluk şeklini aldı. Tisin ailesi binlerce yıldanberi Kansu mıntıkası beyliğinde bulunan Türk kabileleri mensuplarındandı.
Çenk’in en bariz vasfı inkılapçılık idi. Hurafeler ve hurafecilerle çarpıştı. Çenk’in en büyük eserlerinden biri yazı ve harf inkılabı idi. Bu değişiklikler mücadelesiz olmadı. Muhafazakar ve an’aneci ulema partisi genç inkılapçının aleyhine döndü.
Çenk mukaddes kitaplar ahkamını irticai muhalefetlerine alet ederek vaziyet alanlardan 460 ını ateşe attırdı. Yeniliklere karşı silah ve bayrak gibi kullanılan bütün kitapların İmpratorluğun her köşesinde son yapraklarına kadar toplatılarak yakılması için emir verdi. 3000 kilometreden fazla uzunluğu olan meşhur Çin Seddinin (Res. 13) asıl banisi Çenk’tir.
Çenk öldü (M.E. 211); sülalesi de birkaç yıl içinde yıkıldı. Bir taraftan Çinin şimalinde bulunan Hun İmpratorlığı orduları Büyük Seddi aşarak Şensi ve Şansi vilayetlerini sıkıştırdı. Diğer taraftan da dahilde şiddetli bir isyan ateşi imparatorluğun hemen her köşesinde birden parladı (M.E. 209).
(1) Asıl “T’sin” şeklinde yazılan bu ismin telaffuzunu kolaylaştırmak için kitabımızda Tisin şekli tercih edilmiştir.
HAN SULALESİ (M.E. 201 – M.S. 220)
İhtilalci derebeylerden biri han sülalesini kurdu.
Çin hükümetinin ötedenberi başlıca korkusu Hun İmparatorlığından idi. Hunlar, bayrakları altına girmek istemiyen Şensi, Şansi ve Kansu vilayetleri havalisinde sakin Yueçi Türklerini garba çekilmeğe icbar ettiler. Çin çok şiddetli tazyiklerle hırpalandı.
MİLADIN ÜÇÜNCÜ ASRINDAN 14 ÜNCÜ ASRINA KADAR ÇİN (Ming Sülalesi )
Miladın üçüncü asrondan sora Çin, muhtelif Türk devletlerinin ve Cengiz oğullarının idaresi altında kaldı (bunları ikinci kitaptaki mahsus fasıllarında göstereceğiz).
XIV üncü asırda yerli bir reis sülale kurdu (Ming Sülalesi); Cengiz oğulları saltanatına nihayet verdi.
MİNGLER (1368 – 1644) ve MANÇU SÜLALESİ ( 1644 – 1912)
Bu devirde Çinliler birçok defalar Karakuruma kadar yürüdüler. Sora anarşi ve zâf başladı.
Mançuryada Sungarya vadilerinde oturan Mançurlar, bir hanlık altında toplanarak Minglerle muharebeye giriştiler. İlk hamlede Mukdeni zaptederek payitaht yaptılar. Peçili vilayetine yaptıkları birçok akınlardan birinde Pekin kapılarına kadar dayandılar. Çin İmparatoru bütün ordularını toplıyarak Mançurlara gönderdi. Fakat tam bu sıralarda iç vilayetlerde ayaklanan bazı sergerdeler boş buldukları meydanı zaptederek istiklal ilanına giriştiler. Bunlardan biri bir aralık hiçbir mukavemet görmeden gelip Pekini işgal etti (3 Nisan 1644). Ordularile beraber gitmiyerek saryda kalmış olan Çin imparatoru ele düşmemek için kendi kendini astı. Mançurlar karşısında bulunan Çin orduları kumandanı, intikam almak için Mançurlarla uyuşup muharebeye fasıla verdi. Mançurlar bu kumandana Pekini kurtarma ve öç alma işinde, kendisine bütün kuvvetlerile yardıma amade bulunduklarını söylediler. Çinki kumandan kabul etti. Ancak bir kere Pekinden içeri girilince Mançurlar Çin kumandanına :
- Yollarda çok yorgun düştük. Pekin, dinlenmek için eyi bir yerdir. Burada kalacağız, dediler ve imparatorluk tahtına oturdular. Mançurlar bu taht üstünde 1912 de cümhuriyetin ilanile Çinden atılıncaya kadar 268 sene dinlendiler.
D. ÇİN MEDENİYETİ
ÇİNDE TÜRK MEDENİYETİNİN KIDEMİ
Çin yerlisini Taş Devrinden çıkararak medeniyette inkişafa sevkedenler Türklerdir. En kadim zamanlarda medeniyet, soradan Çin denilen yerlerin yalnız şimak taraflarında kuruldu ve Sarı Irmak havzasının küçük bir kısmına munhasırdı. Diğer taraflara buradan yayılmıştır.
Tarihi, zamanımızdan 9000 sene eveline kadar çıkarılan Türk medeniyeti yalnız Çin değil, ayni zamanda Hint, Mezopotamya, Mısır, Anadolu ve sair mıntıkalara da geçmiştir.
Türk ana medeniyeti, garp ve cenuba nasıl ve hangi sebepler altında gitmiş ise, şimali Çine de ayni suretle ve ayni sebepler yüzünden gelmiştir. Şimali Çinin anayurda en yakın olması ve iklim, toprak ve saire gibi tabiat şartlarının Türklerce şüphesiz eyi bilinmesi dolayısile Türk medeniyet tohumunun saçıldığı sahalardan en kıdemlisinin burası olabileceğini söylemek mümkündür.
DİN ve FELSEFE
En eski din: İptidai Çin dininin esasları gayet sade idi. Bu esaslara göre en mukaddes mevkii, ailenin oturduğu evin ocağına verilmiştir. Evin iç ve dış kapıları da mukaddes sayılırdı. Bunlar en kadim Türk an’ane ve itikatlarıdır.
Eski Çin, din ve medeniyeti, adim Türklerde olduğu gibi bilhassa toprak ve ziraat esaslarına müstenitti. Göğe ibadet telakkisinin menşei de, mevsimler ve yağış ve kuraklık gibi hava hadiselerile çok alâkadar olan ziraat hayatıdır. Soradan Toprak Tanrısı, Arz Tanrısı olmuş. Gök Tanrısı da bütün kainat nizamını idare eden yüksek uluhiyet mertebesine çıkarılmıştır. Daha sora imparatorlar Gökoğlu unvanını takınmağa başlamışlardır. İki büyük Tanrıdan “Gök” erkek “Yer” dişi telakki olunur. Kainatta her şeyin bunlardan olduğuna itikat edilirdi.
Çinde bugünkü dinler: Çinin bugünküresmi dinleri Konfüçyüs, Tao ve Buda dinleridir. Muhammet ve İsa dinleri resmi sayılmazlar. Musa dini yok gibidir. Buda dini, Hintten gelmiştir.
Konfüçyüs: Bu filozof Şantung havalisinde küçük bir kasabada doğmuştur ( M. E. 501) . Atalarının kadim hükümdar sülalelerinden Yinlere vardığını söylerler. Umumi hayata memurlukla girmiş, biraz sora vazifesinden çekilerek uzun seyahatlere çıkmıştır. O sırada Çinde anarşi her tarafı sarmıştı; umumi ahlak bozulmuştu. Konfüçyüs eski esaslarda kendi görüşlerine göre yaptığı tadiller ve ıslahlarla yeni bir ahlak felsefesi kurdu. İşte, ilerde milyonlarca insanın ruhunu teshir eden Konfüçyüs mesleği böyle doğmuştur.
Konfüçyüs ( Res 14) umumi manasile bir din vücuda getirmekten ziyade devrin ahlak bozukluklarına galebe çalacak bir ahlak felsefesi kurmak gayesini güderdi. Ortaya koyduğu ahlak esasları gayet temizdir.
Konfüçyüsün prensiplerinden başlıcaları:
“İnsan hayat ve mesleğinde iktidarile olduğu kadar faziletile de temayüz etmelidir. Anayı, babayı ve ataları hoşnut etmenin, şereflendirmenin yolu budur. Anaya, babaya hürmet esastır; bu esas genişleyince vatana ve devlete muhabbet ve merbutiyet olur.”
“… Cemiyetin her sınıfının ayrı ayrı vazifeleri vardır. Büyükler kanuna, adalete, tevazu ve tasarrufa itina göstermek; memleketi ehliyet, iktidar ve faziletle idare etmek; halkın her ferdini kendi çocuğu gibi sevmekle mükelleftirler. Millet de onları baba gibi sevmelidir…”
Konfüçyüs demokrattı; “Halkın sesi Tanrının sesidir” esasını müdafaa ederdi. Akidelerinde, pek az, tabiat üstünde esaslar (metafizik) vardı. “Hayatın ne olduğunu bilmeden ölümü nasıl anlayabiliriz” derdi.
Konfüçyüs en ziyade siyasi ahlak terbiyesine ehemmiyet vermişti. Şu sözler onundur:
“Millet edenler dürüst olmak gerektir. İdare eden şahsen dürüst ise devlet, kanunlar koymadan da idare edebilir; dürüst değilse saymıyacağı kanunları tedvin etmesi neye yarar?”
“…İdare eden vakarını korumayı bilirse millet ona hürmet eder. Müşfik ve muhabbetkar olursa millet ona açık yürekle bağlanır; eyilerin kadrini yükseltir, kötüleri ıslaha çalışırsa millet fazilet yolunda yürür..”
“… Büyüklerin fazileti rüzgara, küçüklerin fazileti otlara benzer; üstünden rüzgar geçen otlar iğilir… İdaresini fazilete istinat ettiren devlet adamı kutup yıldızına benzer; yıldızlar onun önünden baş iğerek geçer, o daima yerinde durur…”
Konfüçyüsün mühim esaslarından biri de herkesin birbirini sevmesi, herkesin kendisi kadar başkalarını da düşünmesidir. Bu dinde rahip sınıfı yoktur. Herkes ibadetini bildiği gibi yapar.
Konfüçyüs 73 yaşında ölmüştür. Memleketine verdiği din hususi bir Çin milliyetinin teşekkülünde en mühim amil olmuştur.
Tao Dini: Tao dini, Tan isminde biri tarafından kurulmuştur ( Res 15). Bu da Konfüçyüs gibi bir müddet memurluk yaptıktan sora felsefe ve din işleri ile uğraşmağa başladı. Ruhun ebediyetine kani ve vahdaniyetçi idi.
Bunun mesleğine göre kainat “bakmakla görülmiyen, dinlemekle işitilmiyen, aramakla bulunmıyan, varlık ve yokluk kendisinde mündemiç bir yaratıcının (Tao) nun eseridir.”
Konfüçyüs ile Taonun mukayesesi: Konfüçyüs mezhebi insanların maddi ihtiyaçlarını, hayatın hakiki şartlarını esas tutar. Bu itibarla daha canlı, daha amelidr. Tao dini ise hemen munhasıran ruha ve ruhun ihtiyaçlarına ehemmiyet verir; maddi hayatı düşünmez.
Çinde bütün dinler, en uzak mazilerin cahillik devirlerinden kalma görenekler ve batıl itikatlar tesiri altında değişmişlerdir. Bu tesir yalnız dini itikatlarda değil, bütün içtimai hayat safhalarında aşikar olarak görülür.
DİL, YAZI, EDEBİYAT
Çin dili tek hecel bir dildir. Kelimeler şeklini değiştirmez ve tasrif edilmez. Çinliler yazılarını fırça ile yazarlar. Satırlar harflerin yukarıdan aşağı dizilmesile tertip olunur.
Irkî, coğrafi, tarihi ve siyasi vahdetlerden mahrum olan Çinde tam şekilde bir dil birliği de yoktur. Ayrı lehçeler konuşan Çinliler aralarında anlaşamazlar.
Çinde matbaacılık pek eskidir (M.S. VI. Asır).
Çin edebiyatı uzun mazilerdenberi muhafaza edilerek bugüne kadar intikal etmiş en kadim edebiyat telakki edilebilir Kadim Çin kütüphanesi, mukaddes kitaplar ve 24 ü tamamen mahfuz ve maruf tarih kitaplarile felsefeye, heyete, hukuka, askerlik san’atine ve doğrudan doğruya edebiyata müteallik birçok eserlerden terekküp eder. Çin edebiyatının en yüksek devirleri Türk sülaleleri zamanlarıdır.
RESİM, MİMARLIK, HEYKELTRAŞLIK
Çinde ressamlık pek kadim zamanlarda doğmuş ve çok itibar görmüş san’atlerdendir. Çin mimarlığı ince, zarif uslüplu, biribiri üzerine geçirilmiş çatılar tarzile hususiyet gösterir. Bu çatı tarzının göçebelik devrine ait çadır şekillerinden kalma bir hatıradan doğduğu söyleniyor. Evlerin dahili tezyinatı çok ince, çok itinalıdır. Ev eşyalarında aranan ziynet iptilası başka hiçbir millette görülmemiş denilecek mertebededir.
Çinliler en ziyade küçük, ince ve zarif eserler vücuda getirmekte temayüz etmişlerdir. Maden, fildişi, veya yeşim taşından minimini heykeller, tunç işleri, kumaş üzerine işlemeler yapmakta, kağıtçılıkta ve bilhassa ipekçilikte, çinicilikte Çin san’atkarları hakikaten müstesna bir olgunuk ve yükseklik mertebesine varmışlardır (Res 16, 17)
PORSELENCİLİK, ÇİNİCİLİK ve İPEKÇİLİK
Çinicilik ve ipekçilik Çinin başlıca şöhretini teşkil eden iki san’attir. Garp, Çini ilk defa ipek ve ipekliler ile tanımıştır. İlk vatanı Çin olan kağıt (Res 18) garba Semerkanttan geçmiştir. Her zaman ileri derecede bulunmuş olan porselen san’ati ise pek parlaktır.
ZİRAAT
Kadim Çinin en başta gelen zenginlik kaynağı ziraat idi. Kullanılan vasıtaların iptidailiğine ve usullerin köhneliğine rağmen bütün Çin halkını besliyen ve yaşatan ziraattir.
Çinlinin toprağa verdiği ehemmiyet, gösterdiği dikkat ve ihtimam tasavvurun fevkindedir. Toprağı ihmal edenler, tarlasını bakımsız bırakanlar için pek ağır cezalar vardı.