Kaynak : Kültür Bakanlığı, Tatar Halk Edebiyatı, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi
Resmî tarih biliminde Türk Tatar köklerine ait mevcut beş çeşit görüşün hiç biri de doğru değildir. Şimdi bunları umumî bir bakıştan geçirelim.
Birinci görüşe inanarak, eğer İdil-Ural boylarında IV. asra kadar Türkler bulunmamışlar, Fin-Ogarlarla yan yana İran (Osetin) dilli SkifSarmatlar yaşamışlarsa bu bölgede yer adlarının pek çoğu İranca olmalıydı. Fakat bu görülmüyor. Zorlanarak bazı değişiklikler yapmasan veya bazı yer adlarının İşlem devrinde Farsça'dan girdiğini dikkate alsan (Bahtiyar, Yahşıbay vs.) eskiden kalan yer adları arasında İran-Fars sözleri yok. Demek ki İdil-Ural'da Skif-Sarmatlar devrinde İranlılar yaşamamışlardır.
İdil-Ural bölgesinde Tatarların ilk kökü olarak Bulgarlar VII. asırda ancak gelmeye başlamışlar, şeklindeki görüş de doğru olamaz, çünkü VI. asırda Pasifik Okyanusu kıyılarından Adriyatik denizine kadarki yerlerde Türk kağanlığının geliştiği devirde, İdil Ural gibi verimli, İdil-Çulman nehirlerinin aktığı güzel topraklarda Türkler yaşamamıştır diye düşünmek insan psikolojisini ve tarihi hiç anlamamak olurdu. Bulgar denen Türk kabilelerinin VI-VII. asırlarda Kara Deniz ve Kafkasya civarında buluşması eski Grek, Roma ve Ermeni yazmalarında kaydedilmiştir. Fakat bu henüz Bulgar kabilelerinin İdil-Ural civarında yaşamadığı manasına gelmez. Kara Deniz, Azak Denizi, Kuzey Kafkasya'da yaşayan Bulgarların İdil havzasına ulaşmaması tuhaf olurdu. İdil nehrinin önceki esas Türk adı da Volga olmalıdır. İdil sözü Türkçe "büyük nehir" demektir (idi "büyük; mukaddes" + il "nehir") Bu sebeple o pek çok büyük nehre isim olarak kullanılmıştır. Bolga sözü ise bolgar (Bulgar) kavim adının da, Volga su adının da temelinde yer almış olmalı. Aslında Volga adlandırmasının Slavca veya Fin-Ogurca tatmin edecek bir etimolojisi yapılmamıştır. Türkçe bolga sözü daha sonra bolak şeklinde değişmiş olsa da "nehir, su" manasını korumuştur. Nehir adlarını araştıran Maloletko A.M., bulak sözünün bul~bula (Tatarca bol~bola) şeklinde de nehir adı olarak kullanıldığını söyler, (Maloletko A.M., 1992,60). Bul suyu yanındaki başka bir nehir "bulgı" (bolgı) dır, çünkü -gı ekinin yer ve zaman bildirmesi Türk dili için pek tabiidir: astagı, tübengi, ösgi, bingingi vs.
Âlimler arasında, "Sözün etimolojisinin doğrusunu ancak Allah bilir" diye bir söz yaygındır. Bolgı sözü önce su adını mı bildirmiş, yoksa kabile adı mı olmuştur, bunu söylemek çok zor. Bu bolgı kökü sonradan nehir adına da kişiler manasındaki ar~er sözünü alarak aynı nehir boyunda yaşayan kabile adına da dönmüş olmalıdır. Rusça'da Bolga'nın Volga şeklinde kabul edilmesi pek tabiidir. Öyleyse Bulgarlar pek eskiden İdil (Bolga) boylarında yaşayıp buradan Kafkasya'ya da Azak Denizi'ne de ulaşmışlar, diyebiliriz. Yani bazı âlimlerin İdilUral, Türklerin ana yurdudur" şeklindeki bakışları doğru gibi görünüyor (Laypanov K.T, Müziyev İ.M., 1993,16/29).
İdil-Çulman-Ak İdil havzasında VII-VIIL asırlarda Büyük Macaristan ülkesi var olmuş, Macarlar gittikten sonra buralara Tatar-Başkurtların Türk ataları gelmiş, şeklindeki görüş ise doğruluktan çok uzak kalmaktadır. Eğer bu yerlerde 200 yıl boyunca Macarlar yaşamışsa pek çok Macar yer adı bırakmış olmalıydılar; fakat bunlar yok, demek ki İdil havzasındaki Büyük Macaristan aslen olmamıştır, onu bazı âlimler uydurmuşlardır.
Malum olduğu gibi, İdil-Ural.'daki Büyük Macaristan hakkındaki fikir daha baştan kafa karıştırmaktan meydana gelmiştir. IX-X. asırlarda ArapFars seyyahları İdil boylarında Madjer (Moçar, Maşar, Macar) halklarının yaşadığını yazarlar. Bu tarihçilerin hepsi bir ağızdan bu Macarların Türk dilinde konuştuklarını haber ederler. Yani ArapFars seyyahları Mişerlerden bahsetmişlerdir.
Fakat Mişer-Tatar tarihini araştıran âlimlerin bulunmadığı zamanda XIX. asırda Macar âlimleri bu Macgar hakkındaki yazmalara rastlarlar ve Macarların adını araştırmaya başlarlar. Onlara göre, IX-X. asırdaki Arap-Fars yazmalarındaki Madjgarları Macarlar (Vengrler) diye anlamaya gayret ederler, yani Arap-Fars tarihçileri Macgarları Türk dilinde konuşmuşlar, diyerek "hata etmişler"dir. Böylece, Türk dilinde konuşan Mişerleri (Madjgarlar) Macar-Vengr ile karıştırmaktan başlayan âlimler İdil boyunda Büyük Macaristan varmış şeklindeki yanlış fikre ulaşmışlardır. Arkeologlar büyük gayretle İdil-Çulman-Ak İdil boylarında Macar kabileleri aramaya başlarlar ve "bulurlar"; burada Macaristan'daki mezarlara benzeyen mezarlar varsa muhakkak buralarda Macarlar yaşamışlardır (Erdey İ., 1961, 307-320; Halikova E.A., 1976, 158-178). Fakat bu mezarların Macaristan'daki çeşitli Türklerin mezarlarıyla aynı olması ihtimali, nedense onların aklına bile gelmez.
Bu görüşün taraftarları başkurt (badjgar sözü de aynı mişer gibi macar şeklinden gelmiştir, Başkurt da Mişer de İdil-Ural'da halen Macarların Türkleşmesiyle teşekkül etmiştir, demek istiyorlar. Onlara göre Başkurt da Mişer de önceleri Macarca konuşmuşlar ve İdil-Ural'a daha sonra gelen Türkler kendi dillerini vermişlerdir. Bu masalın doğru olmadığını daha 1906 yılında G.Ehmerov ispat etmiş ve daha sonra da iyice B.A. Serebrennikov tarafından çürütülmüşken, bazı Macar, Başkurt ve Tatar âlimleri arasında bu fikir tekrar tekrar ele alınmaktadır. Bu masalın, gerçeğe uygun olmadığı çok kolay ispat edilir: Başkurt ve Mişer önce Vengr (Macar) olup da ona daha sonra gelen Bulgarlar Türk dilini vermişlerse onların dili tam Tatarların orta ağzı (Kazan) gibi olurdu; Mişer de Başkurt da aynı diyalektte konuşurdu.
Böylece İdil-Ural bölgesinde Büyük Macaristan varmış şeklindeki düşünce daha baştan anlaşılmazlığa dayanmıştır, gerçeğe uygun gelmemektedir. Yani burada Büyük Macaristan hiç olmamıştır. Tatarların Türk ataları İdil-Ural'a ancak Macarlardan sonra gelmişlerdir fikri de bir yanılmadır.
II. asırda Moğollarla gelen Orta Asya Tatarlarından başlar, diye açıklama gayretine değinelim. Bu görüş esasen halkın tarihini kavim adının tarihiyle karıştırmaya dayanır. Tatar kavim adı Orta Asya'dan geldiğine göre, halk da buradan gelmiş olmalıdır, yani. Eğer Tatarların kökü Orta Asya'dan gelen Tatarlara dayansaydı onlar da Türk dilinin Orta Asya bölgesindeki şekliyle konuşurlardı ve antropolojik bakımdan da Mongoloid olurlardı. Ama böyle değil. Yani İdil Tatarlarının kökleri yerlidir, Orta Asya'dan değil. Ondan sonra İdil Tatarlarının daha ziyade Bulgar, Kazan kişisi, Müslüman adlarıyla anılıp Tatar adını XIX. ve XX. asırlar arasında kabul ettiklerini de tarih iyi bilmektedir.
Nihayet, Tatarların kavmi kökü, XIV. asırda Çuvaş dilli Bulgarların Orta Asya'dan gelen Tatarlarla karışmasından başlar görüşü de gerçeği bozarak göstermekten ibarettir. Bugün Rus veya diğer yabancı âlimlerle birlikte Çuvaş tarihçileri, Bulgarları eskiden beri Çuvaş dilli olmuş sayarlar, Bulgari Çuvaştan ayırmazlar...
Onlara göre Bulgar yavaş yavaş Çuvaş kavim adını kabul etmiştir ve bir kısmı da Moğolla gelen Tatarlara katılıp Tatarlaşmıştır güya. Aslında Bulgar Çuvaş olsa Bulgarların bütün özellikleri Çuvaşlarda korunmuş olmalıydı; ama, Çuvaşlarda bunlar yok; Tatarda ise korunmuştur (bkz. Zekiyev M.Z.,1977, 116-150; Zekiyev M.Z. - Kuzmin - Yumanidi Y.F. 1993). Yani Çuvaş dilli Bulgarlar XIV. asırda Tatarlaşmış, Tatarların Türk kökü de buradan geliyor demek gerçeklikten pek uzaktır.