Kaynak : Kültür Bakanlığı, Tatar Halk Edebiyatı, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi
XV-XVL asırlarda, feodal dağınıklıklar neticesinde,önceki büyük Türk devletleri yerine daha küçük devletler, önceki büyük halklar yerine daha küçük halklar meydana gelir. Her halkm iktisadi ve medeni merkezlerinde umumî halk konuşma dilleri teşekkül eder. Fakat feodal toplumun yetiştirme usulü okuma-yazma bilen insanların büyük kütlelere ulaşmasını gerektirmez. Yazı dilini kullananlar hissedilir derecede artmaz.
Bundan dolayı bu şartlarda her halkın okumuş insanları yazarken, ortak eski Türk dilini veya daha çok onun gerekli mahalli varyantlarını kullanmaya devam ederler. Buna, esas Türk halk dillerinin birbirine yakın olup umumî eski Türk edebî dilinin Türk halklarınca belli derecede anlaşılması da fayda sağlar. Her yerde İslam tesirinde kalıp, eski Türk dili her ne kadar eski halini korumaya çalışıp, yeni sözleri sadece Arap ve Fars'tan almaya gayret etse de, ona diğer Türk halklarında yerli özelliklere dayanarak teşekkül eden konuşma normları da tesir etmeden kalmaz. İşte bu mahalli özelliklerin edebî kurallarda kendilerini hissettirmeye başladıkları dönemde ortak eski Türk edebî dili tek tek Türk edebî dillerine (örneğin, Eski Özbek, Eski Tatar, Eski Türk, Eski Türkmen, Eski Uygur gibi dillere) ayrılır. Tek tek eski Türk edebî dilleri XV-XIX. asırlarda kullanılırlar. Fakat geniş ölçüde kullanma şartları olmadığı için, onlar kendi umumî halk diline sağlam bir şekilde dayanamazlar. Bu yüzden halk konuşma normlarına nazaran, onlar kendi aralarında daha yakındırlar, yani onlarda umumilik, ortaklık iyi korunur. Bu husus bazı alimlere, tek tek eski Türk edebî dillerini, münferit edebî diller olarak değil, umumî Türk edebî dilinin mahalli varyantları olarak isimlendirmeleri dayanağı verir. Mesela, N.A. Baskakov onları umumî "Türkçe" mahalli varyantları diye adlandırır ve kendi aralarında yakınlıklarını şöyle anlatır: "Yüzde 80 oranında, kendince bir enternasyonal zemin oluşturan Arap ve Fars alıntılarından oluşmuş "Türkçe"nin mahalli varyantları birbirine çok yalandırlar, bunları kullanan her halk tarafından anlaşılırlar" (Baskakov N.A., 1973,138). Bu doğru, fakat her yerde kullanılıp yerli özelliklere sahip olan edebî dili ortak "Türkçe" nin yerli varyantı saymaya imkan vermez. Çünkü tek tek Türk halkları artık teşekkül etmişler, onlar kendi devletlerinin sahasında kendilerinin şehir koynesine (ortak diline) ve folklor diline dayanan umumî halk konuşma dillerini kullanmışlar, umum" ortak eski Türk edebî dilini de umumî halk normlarına yaklaştırmışlardır. Bu yolla onların her birinde yazılı edebî dil meydana gelmiş. Bu, her halkın kendisinin yazılı halk dilinin olduğu anlamına gelir. Şayet birbirine çok yakın diye, halk olarak teşekkül etmiş etnik grupların yazılı halk dilini tanımazsak, bu mantık millet olarak teşekkül eden, fakat dilleri yakın grupların (mesela, Tatar ve Başkurt, Türk ve Azerbaycan vb) millî edebî dillerini de farklı dil olarak tanımanın sonucunu çıkartacaktır
Yani, XV. asırdan itibaren tek tek Türk halklarında yerel özelliklerle kullanılmış edebî dilleri aynı dilin varyantları olarak değil, farklı Türk halklarının edebî dilleri olarak tanımak gereklidir. Mesela, XV. asrın ikinci yarısında Ali Şir Nevaî tarafından yazılmış eserleri ve onların diline umumî eski Türk edebiyatı ve dili demek yanlış olur, o Özbek edebiyatıdır ve eski Özbek edebî dilinde yazılmıştır. Diğer diller hakkında da aynısını söylemek mümkündür. Mesela, XVI. asırda Möhemmedyar tarafından yazılmış eserleri ve onun diline umumî demek olmaz, onlara Tatar edebiyatı ve eski Tatar edebiyatı dili denmelidir.
Eski Tatar edebî dili, daha önce söylendiği gibi, XV. asırda Kazan Hanlığında Tatar halkıyla beraber teşekkül eder. Tatar halkı, önceden beri yazı kullanma geleneği olan kabilelerden oluştuğu için, daha baştan yazılı edebî dile sahiptir. Bu eski Tatar edebî dili de umumî ortak eski Türk dilini, özellikle de onun İdil-Ural mahalli varyantını, umumî halk konuşma dilini belli derecede yakınlaştırma neticesinde meydana gelir. Fakat başta onlar kendi aralarında pek yakınlaşmazlar, bunun aksine, XIX. asrın ikinci yarısına kadar yazılı edebî dil halk dilinden epey uzak bir halde kullanılagelmiştir. XIX. asrın ikinci yarısından sonra millî edebî dile temel atılınca, o da onunla birlikte kullanılır ve sonunda XX. asrın 20'li yıllarında sosyal arenadan iner.
Eski Tatar edebî dili örneklerini biz Ömmi Kamal, Möhemmedeyar, Mevle Kalıy, Utız İmeni eserlerinde açıkça görürüz.