Kaynak : Kültür Bakanlığı, Tatar Halk Edebiyatı, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi
Edebî yazılı dil umumî halk konuşma diline dayanarak ortaya çıkar. 23. bölümde Türklerin yazı dilleri hakkında umumî malumatlarla tanışmış idik. O çok eski çağlara aittir; fakat o çağlardan yazılı belgeler ekalmamıştır. Ancak Miladın başlarında Hunların yazdığı metin korunmuş (23. s. Bakınız). Onun umumî Türk diline yakınlığı hiçbir şekilde şüphe doğurmaz. M.Ö. III. asırlarda Çin ile yan yana yaşayan Hunların da yazı dili kullandıkları bilinir; fakat onlar Çin hiyeroglifleri kullanmışlarsa, şimdi bunlar arasından Hun dilini ayırmak mümkün değil; çünkü hiyeroglifte sözün fonetik yapısı yazılmaz, belki sadece fikri muhtevası verilir.
Bizim zamanımıza çokça ulaşan Türkçe belgeler VI-VIII. asırlara aittir. Runik diye adlandırılan Kök Türk harfleriyle yazılmış bu abideler, Orhon ve Yenisey ırmakları boylarında bulunmuşlar, bu yüzden onları Orhon-Yenisey yazıtları diye isimlendirirler. İşte bu yazıtlardan eski ortak Türk edebî yazı dilinin bizim bildiğimiz gelişme çağı başlar, ve o X. asra kadar devam eder.
Eski Türk edebî yazı dili Orta Asya Türkleri diline daha yakın olsa da, ortak Türk diline dayandığı için, bütün Türklerin ortak edebî yazı dili olarak oluşur ve yaşar (Tenişev E.R., 1975). Bunun böyle olduğu eski Türk dilinde yazılmış runik âbidelerden sadece Orta Asya'da değil, diğer bölgelerde de; Yakutistan'da, Altay'da, Doğu Türkistan'da, Orta Asya'da ve Doğu Avrupa'da ve bu cümleden de İdil Bulgarlarının topraklarında da bulunması ispatlar. Aslında eski Türk edebî dilini N.A. Baskakov tukyuy (VI-VIII asırlar), eski Uygur (VIII-DG. asırlar), eski Kırgız (IX-X. asırlar) diye çağları bölerek inceliyor, fakat bu bölünme dil değişmesinden ziyade,politik iktidarın değişmesini yansıtır. Mahsus araştırmalar bu çağ içinde siyasi hegemonya değişse de edebî yazı dilinin aynı olarak kaldığını ispatlarlar (Kondratyev V.G., 1973, 26). Gerçekten de eski Türk devrinde birbirinden çok uzak bölgelerdeki Türk kabileleri kendi aralarında sağlam ekonomik ve kültürel ilişkilerde bulunmuşlardır (Graç A.P., 1966, 172). Bunun yanında Türk kabile dillerinin umumiyetle birbirine çok yakın olmasını da unutmamak gerekir. Daha da önemlisi, bütün dillerin gelişmesinde gözetilen umumî sistem hakkında da konuşmadan olmaz. Hiçbir yazılı edebî dil farklı bir bölgedeki bir kabile diline dayanmaz, umumî halk diline dayanarak ortaya çıkar.
Böylece, eski Türk edebî dili asıl Türk kabile dillerinin hepsinin katılımlarıyla ortaya çıkan ve gelişen karışık, ortak dil olmuştur. Bundan dolayı o, bugünkü bütün Türk dillerinin tarihini araştırmak için, en eski kaynaktır. Bu dilde yazılmış edebiyat kendisinin kutlamlış özelliğiyle abidevî karakterde olsa da, içeriği ve tasvir etme yolları bakımından estetik edebiyata aittir. Hatta onu şiir türüne dahil edenler var (Stebleva İ.V., 1965). Böyle olunca sadece bugünkü Türk dilleri değil, hatta Türk edebiyatları da kendilerinin tasvir etme yolları bakımından işte bu eski Türk edebiyatına dayanırlar. Demek ki runik yazılar sadece bütün Türk dillerinin tarihinde değil, edebiyatları tarihinde de gereken yerlerini almalıdırlar.
Run harfleriyle yazılmış eski Türk edebiyatının dilini bir iki söze tasvir edip anlatmak imkansız, onu göz önüne getirmek için Türkiye dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi'nin I'inci cildine başvurmak mümkün. Burada runik yazılı âbidelerden sadece birkaç söz grubunu gösteriyoruz:
Eski Türk edebî dilinin sayıları: bir, eki, üç, tört, biş, veya bes, altı, yeti veya yiti, sekiz, tokuz, on, yigirmi, otuz, kırk, elig, yetmiş, sekiz on, yüz, yeti yüz, bin, tümen (on bin), üç tümen (otuz bin), üçinç (üçüncü), onınç (onuncu), üçegü (üçü beraber) vs
Zamirler: Ben veya men, benin veya menin (benim), bana veya mana (bana), sen, sana, sini, ol, anaru, biz, bizin, bizni, siz, bu, kem, ne, kanı (kaya) vs.