Türklerin ilk yurdunun uçsuz bucaksız Asya topraklarında hangi bölgesinde olduğu biliminsanları arasında sürekli tartışmalara yol açmıştır.
Yabancı bilim insanlarının yaptığı çeşitli araştırmalarda Türklerin ilk yurdu olarak Altaylar Bölgesi, Baykal Gölünün doğrusu, Mançurya, Güney Moğolistan, Kuzeybatı Asya, Aral Gölü çevresi, tanrı Dağları (Tiyen Şan) gibi çok çeşitli bölgeler önerilmiştir. Türk bilim insanları ise daha ziyade Tanrı Dağları ve Altay Dağlarından Baykal mıntıkasına kadar uzanan toprakları Türklerin ilk yerleştiği yerler olarak kabul etme eğilimindedir.
Zeki Velidi Togan, Türklerin anayurdunun Tanrı Dağlarının kuzey ve batı yamaçları ile Aral Gölü mıntıkasında olduğunu düşünmekteyken İbrahim Kafaesoğlu ise Türklerin ilk anayurdunun Andronova kasabası etrafında (MÖ 1700 - 1200 / TuvART NOT: Bu tarihler TuvART araştırmaları için ilk anayurt konusunda geçerli değildir) daha önce "Afanasyevo" kültürünün yer aldığı bölgede olduğunu ve Türklerin buradan zamanla bütün Asya'ya yayıldığını kabul etmektedir.
Görüldüğü gibi iki bilim insanımızın tezi kısmen birbirine yakın bölgeleri ifade etmektedir.
Merhum prof. Dr. B. Ögel, Orta Asya kaynaklarına ve buluntularına göre yazdığı eserinde Türk insanının prototipini, MÖ 1700 tarihinden itibaren Altay ve Tanrı Dağlarına yayılan ve Andronovo insanı olarak adlandırılan bir ırkın teşkil ettiğini ileri sürmektedir. (TuvART NOT : TuvART araştırmalarına göre bu tarihler geçerli değildir.) Bu nedenle ona göre Türklerin anayurdunun bu bölgelerde aranması gerekir.
Ögel'in bu görüşü akla yatkındır. Ancak yine de Türklerdeki Kuzey Geyiği (Rengeyiği) gibi bazı hayvan kültleri ve birtakım arkeolojik materyaller, Türk topluluklarının en azından bir kısmının ilk yurdunun daha kuzeyde olduğunu ve burada yaşayan toplulukların atalarının zamanla Altay bölgesine göç etmiş olabileceğini de düşündürebilmektedir. Anlaşılan odur ki Türk tipi, Avrupalı insan tipi ile Mongoloid insan tipinin -coğrafi bölgeye göre baskınlık oranları değişerek- erken çağlardan itibaren karışımından oluşmaktadır. Başka bir ifade ile beyaz ırkın hususiyetlerini gösteren nüfusun fazla olduğu yerlerde Türk tipi Avrupalı tipine, Mongoloid nüfusun fazla olduğu yerlerde ise Mongoloid tipe yakındır. Bununla birlikte ProtoTürk tipinin başlangıç noktasının Avrupalı tip - beyaz ya da beyaz ırka yakın ırk - olması kuvvetle muhtemeldir.
Yukarıdaki ifadelerimizden de anlaşılacağı gibi Türklerin ilk ortaya çıktıkları bölge, belirgin bir şekilde ortaya konulamamıştır. (TuvART NOT: TuvART'ın Halûk Tarcan ile yaptığı söyleşilerde, Tacikistan'da 1 milyonluk Türk izi söz konusudur.) Bununla birlikte onlar Orta ve İç Asya'nın hangi mıntıkasından çıkmış olurlarsa olsunlar kısa sürede Asya kıtasında geniş coğrafi alanları kontrolleri altına almışlardır.
Asya kıtasında prehistorik devirlerden günümüze kadar Türklerin yaşadığı bölgeler çeşitli coğrafi isimlerle anılmıştır. Bunlardan en çok kullanılan ikisi Orta Asya ve İç Asyadır. Bize göre Orta Asya, bugünkü bağımsız Türk devletlerinin yaşadığı bölgeleri ve siyasi bakımdan Çin'e bağımlı olan Doğu Türkistan havzasını, kısmen de Moğolistan'ın güneyini içine almaktadır. Söz konusu Orta Asya toprakları çoğu zaman Batı Türkistan ve Doğru Türkistan olarak ikiye ayrılan Türkistan tabiriyle de anılır. Bu beşeri coğrafya açısından son derece doğrudur. İç Asya tabiri ise yine bizim düşüncemize göre Batı ve Orta Sibirya'nın kuzey sınırı civarında Moğolistan ve Ural dağının güney doğusuna kadar uzanan bölgeyi içine almaktadır.
Bütün bu alanlar içinde Türk bozkır sanatının geliştiği yerler düşünüldüğünde Baykal çevresi, Altay, Sayan, Tanrı Dağları ve Ordos gibi bölgeler ön plana çıkmaktadır. Bozkır sanatı hususunda önem arz eden bir diğer saha, Karadeniz'in kuzeyindeki bozkır kuşağını içine alan, İskit denilen toplulukların da yaşadığı geniş alanlardır. Böylece Doğu Avrupa'dan doğuya doğru uzanan ve Pasifik kıyısına kadar erişen bir bozkır kültür kuşağı söz konusudur.
Prehistorik devirlerden gelip Uygurların Tarım Havzasında milattan sonra kurdukları devletlere devam eden süreçte Türklerin ve çevrelerindeki diğer kavimlerin yaşam tarzını göz önüne aldığımızda bütün Asya'yı enlemesine kültür alanlarına ve daha çok tarıma dayalı bir ekonominin hakim olduğu toplulukların yaşadığı güneydeki kültür kuşağına ise "yerleşik kültür bölgesi" adını veriyoruz. Ancak son zamanalrda yapılan araştırmalarla önemi artan bozkır kuşağının kuzeyinde kalan tundralar ve iğne yapraklı ağaçlardan oluşan tayga ormanlarını, büyük ovaları, özellikle Sibirya ve batısındaki kültür alanlarını da ikinci derecede önemli bir kuşak olarak kabul edebiliriz. Son coğrafi kuşak ise Avrupa'da bozkır kuşağının sona erdiği yerden itibaren yaprak döken ormanlar başlar.
Bununla birlikte bozkır kavimleri kültürlerini bu daha batıdaki alanlara ve Türkiye'nin Trakya, İç Anadolu -kısmen- Karadeniz bölgesi, Doğu Anadolu ve neredeyse Güneydoğu Anadolu bölgelerine kadar taşımışlardır. Bu bölgelerde Anadolu kültürleriyle kaynaşan ve yeni bir yapı oluşturan bozkır kültürü kavimler de görülmüştür.
Ancak sözü edilen bu bölgeler bazı yerlerde iç içe girdiğinden homojen bir yapılanmadan bahsedilmez. Bozkır bölgeleri de kendi aralarında farklı niteliklere sahiptir ve ProtoTürkler ile Hunlardan itibaren hayvan yetiştiriciliğinin (bozkır ekonomisi) yanı sıra, özellikle Türk devletlerinin güneyde kalan arazilerinde ve bazı uygun yerlerde tarımla, deniz, göl ve akarsu kıyılarında yaşayanlar ise balıkçılık gibi işlerle geçimlerini sağlıyorlardı. Avcılık da önemli bir geçim kaynağıydı. Bu arada savaşlar sırasında veya siyasi antlaşmalar neticesinde elde edilen mal mülk, ticaret yoluyla kazanılan servet de önemli gelir kaynakları arasındaydı. Bu çeşitlilik Türk Sanatı tarihi bakımından çok önemlidir. Böylece Türklerin bozkır sanatında olduğu kadar yerleşik sanatta da erken devirlerden itibaren payı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu Erken Devir Türk Sanatı