Kaynak : Kültür Bakanlığı, Tatar Halk Edebiyatı, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi
Söylediğimiz gibi, Tatarların selefleri içine çok çeşitli Türk kabileleri girmişlerdir, onların bazıları çok eskiden kendi devletlerini kurup yaşamışlardır. Bunlar, Toharlar (Tavrlar), Akatsirler (AgadirMişerler), Gelonlar, Melanhlenler, Skifyer, Kangarlar (Kangaresler-Kangar-aslar), Hunlar, Türkler vb. Bu kabilelerin Tatar'ı oluşturmaya katılan grupları sayesinde Tatar'ın selefleri devlet kurma tecrübesiyle çok eskiden tanışmışlar ve önceden kurulan devletler içinde yaşama alışkanlıkları kazanmışlardır.
İdil boyları, yaşamak için en elverişli yerler olarak, Skif imparatorluğu, Hun devleti, Türk kağanlığı bünyesinde hiç şüphesiz girmiş. Bulgarlar arasında Skif (İskili-İskidi) kabilelerinin korunması, Tatar yerlerinde Hun (Sön) isimlerinin bugüne kadar korunması bu söylenenlere dayanak olabilir. Tarihî kaynaklarda Hun devletinin başı (V. asrın I. Yarısı) Atilla'nın oğlu Dingizık'ın Doğu Hun yerlerine gidip ulaşması verilir. "Fakat o nereye gitmiş? Bugüne kadar bu malum değildi. Perm bölgesi Çardm ilçesi Kirci köyü yanında bulunmuş altına banılmış gümüş kabın arka tarafında yazılmış Hun yazısı Dingiz'in İdil yurt (eskiler böyle adlandırırlar) hükümdarı olduğunu gösterir." (Möhemmetî E., 1974). Hun metinlerinin Milad'ın başlarında yazılanları olduğunu düşünsek, Hunların İdil boylarındaki Türkler arasmda yönetici olması (devleti elde tutmaları) Milad'm başlarına dayanır. Onlar Skif-Sarmat dönemlerinden kalmış Türk toprakların akendilerini sahip kılıp o yerleri korumaya kendilerini borçlu olarak hissetmeye başlamışlardır. Bundan dolayı, önceden Türklerin yaşadığı yerlerin Roma imparatorluğu eline geçmesinden rahatsız olmuşlar, bu imparatorluğun sömürgeci politikasına karşı ayaklanmışlar ve onu dağıtmayı başarmışlar. Hunların büyük övgüye layık bu hareketini, imparatorlukları destekleyen resmî tarih bilimi hep kirletegeldi, Hunları sadece mutsuzluk getiren istilacılar olarak göstermeye çalıştı.
Hunlar, Roma İmparatorluğunu dağıtırken, Türk kabileleri arasmda Türkler öne çıkarlar ve onlar önceki Hun yerlerinde de kendilerini baş kabileler olarak sayarlar. Tatar'ın İdil-Ural'daki selefleri, böylece, VI-VII. asırlarda Türk kağanlığı bünyesinde yaşar. Demek, ki, onlarda devletçilik aralıksız devam eder. VII. asırdan itibaren Tatarların Türk selefleri, İdil'in aşağı havzasında Hazar veya İdil-Çulman boylarında Biarın devletleri içinde kalırlar. "Bulgarlar Çuvaş dilinde konuşmuş, ancak, Bulgar Hazar ile kardeşmiş" şeklindeki yanlış görüşten yola çıkıp, resmî tarih, Hazarları da genel Türk değil de, Türkçe'den iyice uzaklaşmış Çuvaş dillidir, diye yazmaktadır. Gerçek ise şöyledir: Hazarlar tıpkı Hunlar ve Bulgarlar gibi, genel OğuzKıpçak Türkçesi'nde konuşmuşlar ve onların bir bölümü Tatarların oluşumuna da katılmıştır.
Resmî tarih bilimi, Türkleri, çeşitli yerleri yağmalayıp duran savaş topuzları olarak göstermeye çalışsa da, onlardaki bir özelliğe değinmeden olmaz. Bilindiği gibi, Türk dünyası pek çok kabilelerden oluşmuş ve onlar çeşitli dönemlerde sosyal açıdan kimisi üstün gelip, başkalarına boyun eğdirip, devleti kendi eline alır. Bundan dolayı çeşitli bölgelerde yaşayanların umumî kavim adları değişip durur. Aynı dili konuştukları ve aynı Tanrı'ya taptıkları için, çeşitli kabilelerin çeşitli dönemlerde devletin başına gelmesi, pek tahrip edici savaşlara sebep olmamış, nispeten barış içinde geçmiştir. Tesadüfen toplanmış olsalar da, bu dönemlerdeki yazmalar epey çok toplanmışlardır. Yazı dilinin, sosyal fikrin edebî parçaların özelliklerini Tatar-Türk tarihine sokmak için, bu yazmaları yeni baştan ilmî-tarihî temele oturtarak araştırmak bizim çağın alimlerinin zaruri bir işidir. Böyle yapılırsa, Türk devletleri hakkındaki bilgiler daha da artacaktır.