Kaynak : Kültür Bakanlığı, Tatar Halk Edebiyatı, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi
Bulgarlar, tıpkı diğer Türkî kabileleri gibi, Avrasya boyunca, pek çok yerlere yayılmışlardır. Onlara üç yerde devleti ele geçirmek ve diğer Türk lobilerini birleştirip, onları Bulgar devleti etrafına toplamak nasip olur. Bu yolla çeşitli kabilelere Bulgar diye kavim adını da verirler, Bulgar kavim adı devletin ve oradaki halkın umumî ismine dönüşür.
İlk Bulgar devleti eski Akatsir devletinin merkezinde, Kara Deniz'in kuzeyinde ve Kuzey Kafkas bölgesinde VII. asırda oluşur, daha doğrusu devleti idare etme Akatsir (ağaç ed-mişer) kabilelerinden Bulgar (diğer bir söyleyişe göre, AlanHazar arasında as diye tanınmış) kabilelerine geçer. Devletin başına Bulgar kabilesinden olan Kubrat Han oturur, bu dönemde devlet gelişip Bizans ile yarışacak duruma gelir. Bizans'ın Kara Deniz civarlarındaki kolonileri için tehlike doğurur. Bundan dolayı Bizans'ın diplomatik faaliyeti ve Kuzey Kafkas'a Arap hücumlarının başlaması sebebiyle ortaya çıkan hareketler Bulgar devletinin çabuk dağılmasına sebep olur. O, VIİ asrın 20-70 yıllarına yaşar. Tarihte de Büyük Bulgar olarak bilinir.
Büyük Bulgar hanı Kubrat'ın oğlu Asparuh, Büyük Bulgar dağılınca Tuna boyundaki Türk ve Slav kabilelerini teşkilatlandırıp aynı asrın 70'li yıllarında İkinci Bulgar Devleti'ni kurar. Burada birkaç nesil değiştikten sonra devlet karşısındaki Türk Bulgarlar yerli Slav dilini kabul ederler, neticede Slav dilli Bulgar halkı oluşur.
Bulgar adında üçüncü devlet Kama'nın aşağı havzasıyla, Orta İdil boylarında IX. asır sonlarında oluşur. Daha doğrusu, Biarm devletinin kuzey batısında Bulgar kabileleri yönetici derecesine ulaşırlar ve Bulgar devletini kurarlar. Bu devlet X. asırda çok büyük bir bölgeyi kendi elinde tutmaya başlar (Sadece Çulman'ın yukarı havzası civarlarındaki Biarm toprakları Bulgar'a boyun eğmeden kalır ve orada daha sonra bu devletin adı Perm şeklinde konur).
Bu üç devletteki Bulgarları birbirinden ayırmak için, Proto-Bulgar, Slav-Bulgar ve İdil Bulgari adlandırmaları kullanılır.
Önceleri âlimler İdil Bulgarlarını da protoBulgarları da normal Türk dilinde konuşan halklardır diye kabul ederler. İdil Bulgarlarını Tatarların selefleri olarak göz önüne getirirler ve Bulgar dönemine de, Kazan hanlığı dönemine de BulgarTatar kavim adını kullanırlar. Mesela, 1877 yılında S.M. Şpilevskiy, halkı Bulgar-Tatar diye adlandırıp, onun heykelleri hakkında kitap yazar (Şpilevskiy S.M., 1877).
1863 yılında H. Fayzhanov Bulgar mezar taşları yazmasında, sıradan Türkçe sözler ile beraber, Çuvaş sözlerinin olduğunu da bulur. Bu dönemde İdil boyu halklarını Hıristiyanlaştırma misyonunun lideri N.İ.İlminskiy bu duruma pek fazla itibar eder ve bir görüş ileriye sürer. Onu bu yerlerden Çuvaş, Mari, Udmurtların tesirinden ayırmak için, N.İ. İlminsky'in Tatarı bir yabancı olarak, bu yerleri işgale almış Tatar-Moğollardan gelen barbarlar olarak göstermesi gereklidir.
Bundan dolayı Bulgarların Çuvaş olduğunu ispatlama işine girişir. Bu işi bu dönemde Çar'ın sansürcüsü N.İ.Aşmarin ileriye götürür ve N.İ. İlminskiy'in düşüncesini açıktan açığa söyleyip, 1902 yılında "Bulgari i Çuvaşi" (Bulgarlar ve Çuvaşlar) eserini çıkarır. Bu düşünceyi Rus âlimleri, Avrupa alimleri ve Çuvaş tarihi araştırmacıları bütün dünyaya yayarlar. Bugün de bu, resmi tarih biliminde, Bulgar'ı Çuvaş, Tatar'ı ise Tatar Moğol ile gelen istilacı olarak göstermek geleneğine dönüştü. (Zekiyev M.Z., Kuzmin-Yumanadi Ya, R, 1973, 14- 18). Bu düşünceye Türk lenguisti Talat Tekin de katılır (Tekin, T., 1988). Onların hepsi de BulgarÇuvaş teorisini İbn-Fadlan yazmalarında SlavBulgar hükümdarlarının isimlerinde, Kafkasya'daki Balkar yazıtında, Macar dilindeki Türkçe alıntılarda, İdil-Ural'daki Ugur-Fin dillerinin "Bulgar" alıntılarında "çuvaş" sözlerini "bulup" da ispat etmeye çalışırlar (Zekiyev M.Z., 1994). Meseleyi ayrıntılı bir şekilde araştırırsak bu görüşlerin doğrulukla bağdaşmadığı ortaya çıkar.
1. Eğer Çuvaşlar Bulgarlardan gelseler, Bul garların antropolojik özellikleri Çuvaş'ta korunuz, Tatar'da olmazdı. Fakat antropolojik açıdan Çuvaş lar kendilerinin Fin-Ugur komşularını hatırlatırlar, Bulgarların kafatası özellikleri onlarda bulunmaz, bu işaretler Tatar'a hastır (Alekseyev V.P., 1971,241- 246; 248-249).
2. Bulgarin Çuvaş olduğu etnolojik açıdan da doğrulanmıyor, Bulgarların bu tür özellikleri doğ rudan doğruya Tatar'a geçmiş (Vorobyev N.İ., 1748).
3. Arap yapısı ve İslam medeniyeti Bulgar'dan Tatar'a geçmiş. Çuvaşlarda ise ancak XIX. asırda az çok görünmeye başlar, fakat Hristiyan misyonerleri bunu da hemen yok ederler.
4. Bulgarin derin izleri Çuvaş mitolojisinde yoktur; fakat Tatar mitolojisi ve folkloru için Bulgar konusu sıradan bir durumdur.
5. Çuvaşlar hiçbir çağda kendilerine Bulgar dememişlerdir, ancak Tatarlar kendilerini Bulgar diye adlandırmışlar, Tatar aydınları kendi isim lerine "Bolgarî" diye lakap ilave etmişlerdir. TatarMoğol'dan devam edip gelen "Tatar" ismine de "hayır, biz Bulgarız", "biz Müslümanız"', biz Türk'üz" diye karşı çıkmışlar.
6. Yerleşme sahası itibarıyla da Bulgar Çuvaş'a değil, Tatar'a denk düşer.
7. Çuvaş Bulgardan gelse, Bulgar'ın devletçiliği Tatar'a değil, Çuvaş'a geçmiş olurdu.
8. Bulgar dili Çuvaşça olsa, onu o çağın âlimleri görmüş olurlardı. Durum tam tersineydi. Kaşgarlı Mahmut XI. asırda Bulgar dilini Peşence dili ile birleştirir, Bulgar dilinde d sesi z ile söylenir der; ancak konu Çuvaşça r'ye dönüştüğüne dair hiçbir haber vermez (Kaşgarlı Mahmut, 1960,66-68).
9. 1183 yılında Vladimir kinezi Vesevelod Bulgar'a saldırmadan on Kiyev knezi Svyatoslav' dan yardım ister, "paralı Kıpçak savaşçılarını savaşa almayalım; çünkü onların kökeni de, dilde Balgasunki ile aynı", diye yazar (Tatişev V.N., 1964,128).
10. Bulgar Çuvaş dilli olmuş olsa, onların Kafkasya'da kalan kısmı olan Balkarlar da Çuvaşça konuşurlardı. Hayır, onların dili bugünkü Tatarcaya pek yakındır.
11. İdil Bulgarini Çuvaş dilli diye tanuyanlar, otomatik olarak proto-Bulgarları da, Bulgar ile aynı dilde konuşan Hazarları da, Hunları da Çuvaş dilli halklar diye ilan ettiler. Fakat bu düşünce tama mıyla yanlıştır. Hazarların ve Hunların sıradan Türk dilli olduğu bilimde tekrar tekrar ispatlamaya gerek yoktur.
12. Bulgar Çuvaş olsa, sıradan Türkçe konuşan Bulgar kavim adı yerine, biz şimdi Çuvaşça söylenişiyle Palhar kavim admı kullanırdık.
13. Nihayet, Bulgar Kıpçak kabilelerinin biri sidir ve onun Kıpçakça konuşması da pek tabiidir. İbn-Fadlan Bulgar ülkesine gelince, oradaki halkı, kıpçak (ak yüzlü Sak) kavim adını Arapça'ya ter cümeyle sekalibe diye verir. Sadece Almaş hükü metleri, onun Bulgar kabilesinden çıkmasını vurgu layarak, Bulgar diye adlandırır. Devletin başında Bulgar nesli oturduğu için, devlet Bulgar adını alır ve aradaki Kıpçaklar'a da Bulgar ismi girer (Zekiyev M.Z., 1994,107-108).
Böylece, Bulgar Tatar'ın selefidir, onun Çuvaşla ilişkisi yoktur. Ancak bir soru doğar: Bulgar mezar taşlarının diline Çuvaş sözleri nasıl gelip girmiştir? Biz bunu şöyle açıklıyoruz: Bulgar Devletinde sadece Kıpçakların ve sadece Bigerlerin değil, Çuvaşların da bir kısmı Bulgarlaşma sürecini geçirmiştir. İslamiyeti Kabul edip, Bulgar'a geçmeye başlayan Çuvaşların yazdığı mezar taşlarında Çuvaş sözlerine gerçekten de rastlanır. Fakat bu Müslüman Çuvaşlar Bulgarlaşıp bitince, mezar taşlarına 1361 senesinden itibaren Çuvaş sözlerinin girmesi durur.
Çuvaş halkı da yerli halktır, o da M.Ö. "İdilÇulman dil birliğine" girmiş; fakat onun dili kendisindeki Moğol ve Mari etkisiyle Genel Türk dilinden epey uzaklaşmıştır.