RÖPORTAJ
Ali İhsan KONUKLU
''Şair dediğiniz kişi, yaşamdan hediyelerini gözlemleyerek alır; birikimlerini ve yaşadıklarını katar ve ortaya bir şey çıkarmaya çalışır.''
Bir Ali İhsan KONUKLU Şiiri
Çocukluğun geri gelsin istiyorsan;
Şekerleri sev, bir daha şekerleri,
Yeni alınmış bir ayakkabıyı yastığının yanına koy;
Bağırsın kokusu,
Bayramların olsun yine/
Annen artık yoksa benim gibi,
Eski mutfakta dokunduğu tel dolabı öp,
Bir yiyecek koy dolabın içine ve sonra çal
ve kaç bahçe kapısına doğru;
Belki gelir arkandan annenin terlik sesi...
-
Öncelikle hoş geldiniz demek istiyorum Sayın Konuklu,
Şiir denince herkesin aklına öncelikle aşk geliyor. Aşk denince İstanbul… İstanbul denince deniz… Deniz denince yine şiir… Bir şair olarak özellikle İstanbul’u ve aşkı güzel yorumluyorsunuz. Ancak şiir bundan daha başka nedir sizce?
-
Öncelikle teşekkür ederim; şiir için çok şey söylenebilir tabii ki; her şiir yazan da bir şeyler söyler. Belki de benim söyleyeceğimi bir başkası çok önce söylemiştir. Şiir, gözlerinizin gördüğü ve yüreğinizin hissettiğini güzel cümlelerle bağırmaktır aslında, bu dediğiniz gibi aşk veya İstanbul için olabildiği gibi her şey için de olabilir.
-
Peki, şair denince? Örneğin “Bir şairin hediyesi ne olur?” diye soruyorsunuz. Şair dediğimiz kişi kimdir, neyle ve nasıl yaşar?
-
Şair dediğiniz kişi yaşamdan hediyelerini gözlemleyerek alır, birikimlerini ve yaşadıklarını katar ve ortaya bir şey çıkarmaya çalışır. Kendi hediyesi de imgelerle bezediği yaşanmışlıklardan ve gözlemlerden bir avuç güzel söz bütünü olur.
-
Ben, ne zaman ki bir karınca piyano çalmayı öğrenir; işte o zaman şiir seslendirmeyi başarabilirim. Yani bu çok başka bir yetenek... Hem şiir yazabilmek hem de seslendirebilmek ise apayrı bir yetenek! Şiirlerinizi seslendirerek birçok video yayınlıyorsunuz. Sizce insanlar şiiri okuyarak mı daha çok benimsiyor, dinleyerek mi?
Şiir yazanlar bilirler ki her şiirin bir görselliği ve kendi müziği vardır.
-
Bence şiir için sorulması gereken en doğru soru bu; şiiri yazanlar bilirler ki her şiirin bir görselliği ve kendi müziği vardır. Yazarken bazı görüntüler geçip gider ruhunuzdan ve bir fon müziği duyarsınız. Eminim ki Orhan Veli de ''İstanbul'u Dinliyorum'' şiirinde fazlasıyla duydu bu içsel müziği ve gözünün önünden kendisinin sıraya koyduğu İstanbul görüntüleri geçti. Siz şiiri okurken bu sesi ve görüntüyü vermezsiniz ''Bu şiirin anlatmak istediği asıl budur!'' dememiş olursunuz. Bu nedenle sarı kitap yaprakları arasında hangi okur kendisini daha iyi okumuşsa ona gülümser şiirler. Bu nedenle özellikle şiri bilen ve duyguyu karşıya aktarabilecek edebiyatseverleri internet ortamında şiir okuyup yayınlamaları bence doğrudur. Fakat şairin vermek istediği ruhu karşıya aktarabilmek ve özünü değiştirmemek koşuluyla…
-
“Saman sarısı hiçlik halleri” gibi daha birçok güzel sıfatlamalarınız var ve ben bunları bir avcı gibi takip ederim. Çünkü bana göre bunlar bir şairin parmak izidir. Ancak bir olayı anlatmaya dayalı şiir yaklaşımı oldukça popüler. Edebiyat, her ikisini de kapsıyor elbette. Ama siz hangisini daha çok önemsiyorsunuz?
-
Son dönemde şiirlerimi yazmadan önce daha çok Aforizmalar şeklinde çalışmalar yapıyorum ve bu çalışmalarda mümkün olan en güzel ifadelerle söylemek istediğimi aktarmaya çalışıyorum. Çünkü şiirde öyküleştirmek yerine güzel ifadelerle anlatmanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle 2.
-
Şiir de bir sanat dalı ve Platon’a göre tüm sanatçılar Tanrı’yı taklit ettiği için “taklitçi”den başka bir şey değil. Oysaki resimde “soyut” denilen bir alan varsa ve bu doğaya sadık değilse, şiirde de “kurgusallık” var ve siz, gördüğüm kadarıyla, kurgusal yapıya ağırlık veriyorsunuz. Tanrıyı taklit konusunda bir şair olarak neler söyleyebilirsiniz?
-
Bence sanatçı, Tanrının yarattığı beşeri ortamı güzelleştiren bir varlık; şiirin, romanın, öykünün, resmin betimlemediği bir ortam yavan kalırdı. Örneğin Toroslar - Çukurova tabi ki güzeldir de Yaşar Kemal'in şiirsel anlatımıyla daha da güzel olmuştur veya İstanbul, Orhan Veli'nin şiirleri ile daha bir yaşayan, âşık olunan bir şehir özelliği kazanmıştır.
İstanbul, Orhan Veli'nin şiirleri ile daha bir yaşayan, aşık olunan bir şehir özelliği kazanmıştır.
-
Şiirinizde kullandığınız dil “sade”ye yakın. Bir şair olarak, şiirdeki dilin önemini hem okuyucu hem de edebiyat açısından bize biraz anlatabilir misiniz?
-
Bilmece kurgulu şiirleri benimsemem ve zorlama olduğunu düşünürüm; tabii ki şiir düz yazı mantığı dışında bir şey olmalı fakat imgeleri yerinde kullanmakta fayda var. Okuyucuya tepeden bakan kelimelerle oluşturulan şiirler, sadece şiiri soğuk bir yazın türü haline getirir.
-
Şairlerin, hayatı da şiir gibi yaşadığı söylenir. İşin ilginç tarafı, bu kanı doğrudur. Bir şairle, şiir yazan bir kişiyi ayıran en önemli nokta da bence bu. Yani her şiir yazan şair değildir. Doğru mu düşünüyorum?
-
Kesinlikle doğru söylüyorsunuz! Kimi insanın yüreğinde yaşam biçiminde şiir zaten vardır, yaşamından toparlayıp getirdikleri şiirsel şeylerdir zaten. Bu nedenle şiirin nasıl yazılacağını öğretebilirsiniz fakat nasıl ruh verebileceğini öğretemezsiniz. Çünkü bu varsa, vardır.
-
“Hem biz çocuklukta bırakmadık mı bir yere bırakılırken zırıldamayı?” Aklıma Can YÜCEL’in öfkesi geldi. Onu küfürbaz olarak yorumlayan eleştirmenlere “Yahu ben bu kadar şerefsizi peki nasıl anlatayım?” dediğini… Şiirde argo için siz neler düşünüyorsunuz? Şair, edebini düsturunu korumak zorunda mıdır?
-
Bazen içimizden kelimelerin canını acıtarak yazmak gelir ve kelime dahi buna yetmez. Bu durumda biraz argo olabilir fakat yine de şiire yakışacak argo olmalı bence.
-
“İnsanların yörüngelerine oturabilmeleri için ego gibi bazı ağır parçalarını uzayın sonsuzluğuna bırakmaları gerekiyor.” diyorsunuz. Bir şairin, hemen her konuda, sıradan bir insana öğretebileceği neler vardır? Daha doğrusu şiir, okuyucuyu olgunlaştırabilir mi?
-
Olgunlaştırabilmeli diye düşünüyorum; şair biraz da filozoftur aslında, doğru dürüst kurgulama yapabilen, imge kullanabilen, çok iyi gözle yapan ve kısa bir betimleme ile dünyaları aydınlatabilecek bir yeteneğe sahip olan şairlerin bence her konuda söyleyecekleri çok şey var. Şiir, ruha bu düşünce aktarımı ile dokundukça insan, kesinlikle farkında olmadan değişir.
-
“Amatörlük döneminde arkadaşları, profesyonellik döneminde ise popileri eleştirme korkusu; kötü şairlerin, mısraların içine etmelerine devamını sağlar.” Diyorsunuz. Bir şair ne zaman profesyonel olur? Buna şairin kendisi mi karar verir, yoksa okuyucu veya eleştirmen mi?
-
En zor sorulardan biri bu bence; belli bir seviyeye ulaşmış şair eğer eleştirisel bir bakış açısı ile şiiri izliyorsa sürekli şiirini değiştirmeye çalışır ve zamanla şiiri kendi özgün yapısıyla yörüngeye oturur. Şahsen, şiire bakış açıma göre; şair, profesyonellikten mümkün olduğunca bir şeyler alığ amatör ruhla şiir yazmalıdır. Jelatinli, paketlenmiş kelimeler ve imgelerle şiir yazmak belki bazı yerlerde işe yarar fakat şiir okuyucusu kendi yüreğine tanıdık gelmeyen mısraları çok özümsemez diye düşünüyorum.
-
“Yüz verdim biliyorum sana
İşte şimdi geri isteyecek kadar yüzsüzüm”
Hem mütevazılık hem de espri var şiirinizde. Kasvetli olduğunuz söylenemez. Şiirin içine ya bir espri ya bir incelik katarak çoğu buhrana çıkması gereken dizelerin havasını dağıtıyorsunuz. Genel olarak şiirinizin havasını siz nasıl yorumluyorsunuz?
-
Yaşayan, nefes alan şiir yazmaya çalışıyorum.
Güzel ifadelerle söylemek istediğim şeyleri anlatmak fakat cıvıl cıvıl akan bir varoş sokağının canlılığına sahip olsun istiyorum mısralarım.
-
Bu güzel söyleşi için size çok teşekkür ederim Sayın Ali İhsan KONUKLU. Yeni şiirlerinizle, yine görüşmek dileğiyle.
-
Bu güzel söyleşi için ben de çok teşekkür ederim. Görüşmek dileğiyle...
Ali İhsan Konuklu
Coğrafya Öğretmeni Tarhan Koleji - Tünel
e-mail a.konuklu@gmail.com
facebook.com/a.konuklu
Ali İhsanKonuklu Sesinden
Kendi Şiiri
KATRE
ve son olarak;
Sana gül diyorum;
Gül oluyorsun ilkbaharda
ve yüzünde kalıyor bir ağlamak/
Şimdi yine sana gül desem,
Yüzünde ki hüzünle;
İlkbahar bekleyeceksin gül olmaya,
Oysa gül diyorum işte gül…