Bir Türkçü olarak Kuran’ı Kerim okuduğumuzda karşımıza Ta-Ha suresinin on ikinci ayetinde TUVA kelimesinin çıkması, bütün hikâyemizin başlangıç noktasıdır.
Ben, Arapların bugün kullandığı yazıyı okuyabildiğim için derhal okuduğum surenin ilgili ayetinin orijinal yazımına baktım. Evet. Aynen Tuva yazıyordu.
Üstün – esre – hareke kısımlarını hesaba katmazsak bu kelime bu harflerden oluşuyordu ve Arap grameri kuralları olan tecvide göre TUVA diye okunuyordu.
‘Çıkar çarıklarını Ey Musa, şu an benim Kutsal Vadim TUVA’dasın’ diye Rab, Musa’ya sesleniyordu bu ayette.
İyi ama Arap diliyle yazılan bir kutsal kitapta, İbrani ve belki o günkü Mısır diliyle konuşan Musevi peygamberi Musa ile Yaratıcı neden Türkçe bir kelime ile konuşuyordu?
Üstelik ‘Kutsal Vadim’ dediği yer neresiydi?
Mekke, Müslümanlar için; Kudüs, Museviler için seçilmiş mukaddes buluşma yeridir. Bu sebeple bu dinlere inananlar için önemlidir.
Ama TUVA!
Doğrudan Allah’ın ifadesiyle ‘BENİM’ dediği yerdi. Adı da Türkçeydi! Hiçbir din mensubuna değil, doğrudan Allah’a ait bir yerdi! Ve yine belirtelim ki adı da TÜRKÇEydi!
Bu işte bir terslik var dedik. Bizlere sürekli olarak diretilen bilgilere göre Türkçe bu kadar geniş bir coğrafyada olamazdı; Türklerin de Mısırlıların arasında bir işi yoktu.
Akabinde derhal araştırmaya koyulduk.
O zamanlar internet kaynakları bu kadar yoğun olmadığı için; iletişim durumları da bu kadar yaygın olmadığı için uzun süre boyunca yavaş yavaş ilerlediğimi itiraf etmeliyim.
Ancak asla bir bilgi kırıntısını bile es geçmeden, bütün parçaları bir araya getirdim.
Tanrıya şükür ki, Değerli Kazım Mirşan ve Halûk Tarcan ile konuya bir açıklık getirebildik.
İşte; Kazım Mirşan, Halûk Tarcan ve Elçin Tuva ortak ifadeleriyle Tuva!
Tuv, doğmak demektir. Tuv-a, doğuyor demektir. Doğdu, gibi de bir ifadesi vardır. Aynı zamanda bundan türeyen diğer kelimeler doğa, dua…
Ancak T harfi son derece tehlikeli bir harftir çünkü onun aslı her zaman aslında AT’tır.
AT tamgası ise başlı başına ayrı bir yazı konusudur.
Dolayısıyla artık kelime haline gelmemiş ve tamgalara göre irdelenmiş kelime AT-UV-A da olabilir. Anlamı, Tanrının Kutsal Ruhuna Sahip Olma.
Türk kelimesinin anlamı neydi?
ÖkükTörük;Tanrı cinsi.
Genel Tarih araştırmacılarımızın ifade ettiği üzere Tuvalıların eskiden kullandığı adlardan biri de TOBA imiş. Ancak detay bilgisi tabi ki alamıyoruz. Sadece şu dönemde, şu adı kullandıklarını görüyoruz Çin kaynaklarında, deniyor.
Kur’an’da yine Tubba, Tuba kelimelerinin bolca geçtiğini ve bu kelimenin bir milletin adı olduğunu bildiğimiz için TOBA kelimesinin de peşini bırakmadık. Çünkü Arap gramerine göre üstün olan ses u denilen harfe aynı zamanda o sesi de katmaktadır.
Kuran’daki ifadelerle Tubba ya da Tuba halkı; ki müfessirler bu iki kelimenin aynı milleti işaret ettiğinde hemfikirdirler; son derece ileri medeniyetli, güçlü ve çok üstün savaş yetenekleri olan asker bir millettir.
Dünyada asker denince akla gelen tek millet vardır; o da TÜRKLER.
Bu sebeple TOBA kelimesinin anlamını Halûk Tarcan hocamızdan rica ettik ve bize şunu söyledi:
Toba, Tanrının kutsal obası.
Diyebilirsiniz ki bütün bunlarla nereye varmak istiyorsun?
Tuva kelimesi Arap dünyasında yaşamamaktadır. Özel ad olmasına ve bizzat Kuran’da geçmesine rağmen asla hiçbir Arap, çocuğuna Tuva adını koymamıştır. Oysaki nesne adlarını bile sırf Kuran’da geçen bir kelime diye çocuklarına koyan Araplar nedense bu kelimeyi bütünüyle atlamışlardır. İbraniler de öyle. Hatta Eski Ahit’i okuduğumuzda Tuva kelimesine rastlayamıyoruz. Bir el tarafından silinmiş gibi; sürekli Tur Dağından bahsediliyor ama TUVA’nın esamesi yok. Tur Dağı’nın yeri de şaibeli…
Oysaki bilirsiniz; Museviler, özel adlara, özel yerlere çok takıntılıdır. Mukaddes yerlere çok ama önem verir. Ama bakıyoruz ki bir tane Musevi çocuğun adı TUVA değil. TUVA adında kutsal bir mekânları da yok. Burada iki soru gündeme geliyor: 1 – Kuran, Tevratın çakması diyenler bu duruma nasıl bir açıklık getiriyor? 2 – Tuva kelimesi Kuran’da iki yerde ad olarak geçmesine rağmen Araplar bu kelimeyi neden yaşatmamıştır? Açıklaması bizzat Allah tarafından ‘Kutsal Vadim’ olarak belirtilmesine rağmen bu kadar önemli bir kelime neden hiçbir Arabın çocuğuna konmamıştır?
ÇÜNKÜ BU KELİME ONLARIN DA GAYET İYİ BİLDİĞİ ÜZERE TÜRKTÜR! Üstelik Türklerde bu kelime hâlâ yaşamaktadır. Her şeyden önce Tuva diye özerk bir cumhuriyetimiz var bizim. Sonra Tuva’dan türemiş kelimelerimiz var. Daha da sonra; on binlerce yıl boyunca Türk’e beşik olmuş Anadolu’nun Adıyaman il sınırları içinde bulunan Nemrut Dağının bulunduğu vadinin halk arasındaki adı TUVA VADİSİdir. Ama bu ad, halk arasında söylenir ve resmiyete hiçbir zaman geçmemiştir.
Yani coğrafya haritasını elinize aldığınız zaman Tuva Vadisi diye adlandırılmış bir bölge göremezsiniz.
İyi ama neden?
Dedelerinden, büyük büyük atalarından bölgenin adının Tuva Vadisi olduğunu öğrenen halk, kimdi?
Elbette ki Türktü!
Azınlıklar ise Türk kültürü ile yoğrulan diğer halklardı.
Ayrıca Altay bölgesinde –va ile –ba eki bir kelimenin sonundaysa ona, hidronim niteliği katıyordu. Yani suyla ilgili bir şey demek istiyor bu ek.
Toparlarsak; sorumuz şudur: Tuv-a; doğdu; ama nereden?
Cevap: Sudan.
Soru: Hangi sudan? İşte bu suyu anlayabilmek için kesinlikle bölge taraması yapmamız gerektiğine inanıyoruz.
Tuva ve Toba kelimeleri üzerinde yürüyecek daha çok yolumuz var ama şu kesin ki; Tuva kelimesi anahtardır. Gizlenen birçok gerçekten biridir.
Musevilerin Türkçeyi bildiklerinin gayet güzel ifadesidir. Arapların da bundan bihaber olmadığının en güzel açıklamasıdır.
Çünkü hiçbiri bu kelimeye o zamanlarda ‘Burada Tuva diyor Allah, Ey Muhammed, bu TUVA nedir?’ diye sorduğunu görmüyoruz. Ya da Musa ile sohbet sırasında ‘Bu Tuva dediğin nedir Allahım?’ diye sorduğunu da görmüyoruz. Böyle bir anekdot, dinler tarihinin hiçbir satırında yer almıyor.
Neden?
Çünkü onlar da bu kelimeyi gayet iyi biliyorlar. Ancak bu kelime Arapça ya da İbranice değil.
İran’da TOBAlı bir Türk kavmi, bugünkü sayısı ile yetmiş bin civarında bir nüfus ile varlıklarını sürdürmektedir. Oraya göç ettikleri yer ise Adıyaman.
Yani Tuvalılar, yani Türkler; ta Musa döneminde Mısır’da vardı. Yaşamın içindeydi. Kültürün içindeydi. Dilin ta kendisiydi. Herkes de bunu biliyordu. Ancak bir süre sonra bu bilgi, titizlikle saklandı.
Kazım Mirşan hocamızın ifade ettiği gibi Mısır yazısı gayet tabi ki TÜRK eseriydi. Mısır’da medeniyet Atatürk’ün Tarih 1 kitabında ifade ettiği gibi Türkler tarafından inşa edilmişti! Tıpkı Hindistan, Çin ve Avrupa’da olduğu gibi!
Fakat bütün bu izler titizlikle gizlendi!
Ama şunu unuttular; MUSA!
Neydi Musa’nın kelime anlamı? Sudan gelen…
Kelimeleri ve harfleri yok edebilmek için üçüncü dünya savaşı çıkarmak niyetindeler. Asıl gaye Türkün izlerini tüm dünyadan silmek… Ama dünyanın kaç katında daha TÜRK yazıyor; ondan henüz haberleri yok.
Sonsuz Karanlığın Tek Sahibi, Türkle beraberdir. Esenlikler dilerim.