top of page
Ergenekon - Hüseyin Asker
00:00 / 00:00

Hüseyin ASKER

''Ardı ötesi kabak değil mi?''

RÖPORTAJ

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü mezunudur. Tarih öğretmeni olarak yaşamını sürdürmüş ve birçok ilde görev almıştır. Emeklilik sonrası memleketi Osmaniye'de yaşamını sürdürmekte ve hobi olarak TÜRK ÇALGILARI üzerine çalışmalar yapmaktadır. Dombra, Kabak Kemane, Bağlama, Cura ve daha birçok özel enstrümanı başarı ile ortaya koymaktadır.
Çalgılarımız üzerine yaptığımız kısa söyleşimiz - 2017

  • Öncelikle size hoş geldiniz demek istiyorum, değerli hocam Hüseyin Asker.

  • Sağ olun… 
    Böyle bir imkânı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. 

  • Sizin de birçok yerde dile getirdiğiniz gibi müzik, bir milletin kültüründen parçadır ve müziğin de en önemli unsuru, çalgılardır. Siz de Türk halk ezgilerine dair özel seslere sahip olan çalgıları yapıyorsunuz. Bu merakınız ne zaman ve nasıl başladı?

  • Biraz kalıplaşmış bir ifade olacak ama bu merakım küçük yaşlarda başladı diyebilirim. Tabii, bu çalgı yapım anlamında değil. Bir müzik aleti çalabilme isteği olarak. Çok küçük yaşta bir curam olmuştu. Sanırım 5-6 yaşında idim. Hatta bir resmim de var curamla… O zaman sadece tellere vuruyordum, anlamlı bir melodiden uzak olarak. O curam ne oldu, hatırlamıyorum.

    Ortaokulda, bağlama çalmasını öğrendim. Lise yıllarımda artık iyi sayılabilecek (kendime göre) düzeyde bağlamaya çalabiliyordum. Neşet Ertaş’ın türkülerini, bozlaklarını çalmak ve seslendirmek vazgeçilmezlerim arasında idi o yıllar…
     Çalgı yapım, bağlama yapımı küçüklükten beri aklımda saklı duran bir ukde idi. 1983 ya da 1984 yılında şehrimizde bir bağlama yapım atölyesi açıldı. Orada, ilk bağlamamı hem yaptırdım, hem de yaptım. Yapımı sırasında zaman buldukça çalıştım. Teknik, teorik ve uygulama bilgilerini öğrendim. 

     Kabak kemane ile de ilk bu atölyede karşılaştım. Birisi onarılması için bırakıp gitmiş. Bir kol ve tekneden (su kabağı) ibaretti. Uzun bir süre orada durdu. Getiren bulunamayınca, bana verdiler. Bir süre; sap ve tekneden( Kabak) ibaret olan bu kemaneyi onardım ve daha sonra da (1988’di sanırım) ilk kabak kemanemi yaptım.

  • Sipsi gibi daha çok Güney Batı Anadolu (Yörük) folkloruna ait çalgıların yanı sıra, Sibirya bölgesinde yaşayan Türklere ait telli çalgılar da yapıyorsunuz. Bu son derece güzel ve geniş çaplı bir uğraş. Edinmiş olduğunuz deneyim ve bilgileri aktarmak için açtığınız atölyede öğrenci yetiştirmeyi düşünüyor musunuz?

  • Bildiklerimi aktarmak, öğretmenlik hayatım boyunca yaptığım iş. Çalgı yapım, Türk çalgıları konusunda elbette isteyenlere öğretmek isterim. Böyle bir talep olmadı.  Bunu yapacak imkâna da yer olarak sahip değilim. Böyle bir zemin ve imkân hazırlanırsa, neden olmasın!

  • Bir çalgı yapımcısı, yapmış olduğu çalgının sadece teknik özelliklerini değil aynı zamanda da o çalgı ile yapılacak olan müziğin ezgilerini çok iyi bilmelidir diye düşünüyorum. Keza, "Sipsi" başlıklı makalenizde "Ezgiler ve Ölçüler" başlıklı bir bölüm var. Bu bölümde müzikle ilgili ayrıntıları anlatıyorsunuz. Şu halde çalgı aletleri yapan bir kişinin müzik eğitimi alması gerekir diye düşünüyorum. Bildiğim kadarıyla siz tarihçisiniz. Peki, müziğe dair özel bir eğitim aldınız mı?

  • Müzik ve çalgı yapımla ilgili herhangi bir eğitim almadım. Kendi çabam ve araştırmalarım ile olduğunu söyleyebilirim. Bu konuda sürekli araştırma yapıyorum. İnternet ortamı, bu anlamda çak yararlı oldu. Ama Türk çalgıları ile ilgili kitap ve makaleler de arşivimde var.

  • Bir çalgının yanında kullanılacak diğer enstrümanlar da önemli bir konu. Şu halde bir çalgı ustasının, yapmadığı çalgılar konusunda da bilgi sahibi olması gerekir diye düşünüyorum ve ne kadar zor bir uğraş olduğunu da düşüncelerime ekliyorum. Hocam, gerçekten ne kadar geniş bir alana ilgi duyuyorsunuz. Devletin böylesi özel kişilere destek vermesi gerekir. Bir kişinin tek başına, bu kadar geniş bir konuyla başa çıkmasında bence devletin yardımcı olması şart! Bu konuda devletten hiç yardım aldınız mı?

  • Hayır almadım. İlimizdeki Kültür ve Turizm Müdürlüğü aracılığı ile KTB’na bazı belgeler gönderdim. Kendim ve yaptığım Türk çalgıları ile ilgili olarak. Olumlu ya da olumsuz hiçbir cevap gelmedi. Üzerinden 3-4 yıl geçti. Ben de üzerine düşmedim. Bu arada, bana göre önemli ve anlamlı olan;  “ ardı ötesi kabak değil mi?” sözünü anmadan geçemeyeceğim.

  • Bir elin parmakları bile aynı değildir, sizin de o en çok sevdiğiniz, gözünüzün bebeği olan çalgı hangisidir?

  • Ben, Türk çalgıları arasında ayrım yapamıyorum. Her birinin kendine özgü bir güzelliği var. Kendi yaptığım çalgılar için de, aynı düşüncedeyim. Tıpkı, bir babanın çocukları arasında ayrım yapamaması gibi.

  • Biraz da “Kabak Kemane”ye değinmek istiyorum. Çünkü Türklerin kullandığı birçok çalgı, başka kültürlerde mevcut değil. Sizin Kirmen Dergisi 4. Sayıda yayımlanmış olan makalenizde de yazmış olduğunuz gibi Türkler, çevresinde bulduğu kamış, kartal kanadı kemiği, su kabağı, hayvan derisi, hayvan bağırsağı, ağaç ve benzeri nesnelerden müzik aleti veya müzik aletlerinin unsurlarını yapmıştır. Kabak Kemane de bunlardan biri. Ancak Türk çalgıları arasında çok eski bir geçmişe sahip olmasına rağmen yurdumuzdaki kullanımı yeni bile sayılır. Kabak Kemane ile Türk Halk Müziği sanatçılarımız neden bu kadar geç tanışmış olabilir?

  • Kabak kemane, Türk çalgıları içerisinde özel bir sese sahiptir diyebilirim. Lirik ve etkileyici bir sesi vardır. Sanırım, önceleri biraz yöresel kaldı.  Teke yöresi ve Yörükler arasında sınırlı idi diyebiliriz. Başka bölgelerimizde; Güneydoğu Anadolu konar-göçerleri(Rubaba), Toroslar’da (Egit-Iklığ), Hatay yöresinde( Hegit)  bilinmesine ve kullanılmasına rağmen gündeme gelemedi. Bizde, kendi çalgılarımıza fazla ilgi gösterilemediğini de söyleyebilirim. Türkiye’de ilk açılan konservatuarlar Batı Müziği ağırlıklı olduğu için, birçok çalgımızın adı bile duyulmadı. Artık, Türk Halk Müziği orkestralarında mutlaka Kabak Kemaneyi görebilmekteyiz. Bu, çok sevindirici doğrusu.

  • Bildiğim kadarıyla "dombıra" da yaptınız. Bu çalgı çok ama çok özel bir sese sahip ve Türkiye folkloruna pek de uygun bir ses değil. Türkiye'de dombıranın tanınmışlığına dair mazi aslında çok fazla değil. Bu ve benzeri çalgılarla sanatçılarımız yeni yeni tanışıyor. Ülkemizde dombıra konusunda iyi bir virtüöz var mı? Bu çalgıyı ve diğer özel çalgıları yaparken talep azlığını düşünürsek sanırım ticari gibi bir kaygınız bulunmuyor.

  • Dombıra, yaygın olarak Kazak ve Nogay Türkleri’nce kullanılan bir çalgımız. Kendine özgü, çok etkileyici ve güzel bir sesi var. Türk ellerinde, Dombıra’nın benzeri olan çalgılarımız var. Örnek; Altay, Hakas, Tıva ve Şor Türkleri’nce kullanılan  “Topşur (Toşbuluur)”, Uygur Türkleri’ndeki “Dütar” yapısı, çalım tekniği ve ses rengi olarak Dombıra’ya çok benzerler.   Aslında Türk çalgıları, genel yapıları yönüyle birbirlerinin özelliklerini taşırlar. Sonuçta, Türk Malı’dırlar. 
        Dombıra, Türkiye’de henüz yaygınlık kazanabilmiş değil. Orkestra anlamında sadece “Türk Dünyası Müzik Topluluğu”nda yer aldığını biliyorum.
       Dombıra virtüözü var mı? Bilgim yok. Bu konuda, dombırayı Türkiye’de tanıtan kişi olarak, arkadaşım Ali ÖZAYDIN’ı rahmetle anıyorum. Dombırayı çok iyi düzeyde çalıyordu.  
       Türk çalgılarını yaparken, ticari amaç ve kaygım yok. Kendim için yapıyorum. İstek olursa, yapılabilir ama…

  • Hem çalgı, hem ezgi, hem de müzik bilgisine sahip biri olarak Orta Asya çalgılarının ülkemizde fazlaca kullanılmıyor oluşu hakkında bize neler anlatabilirsiniz? 

  • Önemli bir sebep; yakın zaman kadar Türk Elleri ile aramızdaki kültürel bağların kopuk, hatta hiç olmaması, diye düşünüyorum. Müziğin oluşumunda ve gelişiminde, coğrafyanın da payı var elbette. “Tar” uzun yıllardan beri Türkiye’de bilinmesine ve kullanılmasına rağmen, Dombıra vb. gibi çalgılarımız bilinmiyordu. Bizim insanımızın, bırakın Orta Asya Türk çalgılarını;  Türkiye dışındaki Türk varlığından haberi yok gibi idi. Ümit ederim, Türk çalgıları ülkemizde de yaygınlaşır.

  • Ülkemizde Türk Halk Müziği orkestralarını yeterli buluyor musunuz?

  • Bu konuda ölçü olarak hareket noktamız neresi olacak? Örnek; TRT olursa, elbette yeterli sayılabilir. Fakat şunu söylemekte yarar var.  Türk Halk Müziği deyince içerisine Türkiye (Anadolu) ve yakın çevresi girdiriliyor. Örnek; Rumeli, Kerkük, Kıbrıs, Azerbaycan. Dolayısıyla orkestralar da bu anlamda şekilleniyor ve yapılanıyor. Bütün Türk Elleri’ni göz önüne alırsak; durum değişir. Bütün Türk sazlardan oluşan bir orkestra, tahmin edilemeyecek kadar çok kalabalık olurdu.

  • Türk Sanat Müziği ses sanatçılarından,  Türk Halk Müziği ses sanatçılarımızın daha güçlü bir ses ve yoruma sahip olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de Türk Halk Müziği eğitimi, Sanat Müziği’ne göre daha mı iyi bir seviyede? Ne dersiniz?

  • Her ikisinin de çok iyi bir düzeyde olduğunu düşünüyorum. Her iki alanda da güçlü ses ve yorumcular var. Artık, Türk Müziği Devlet Konservatuarlarımız var. Bu alandaki boşluğun doldurulması sevindirici.

  • Ben, Tuvalılar’ın müziğini çok seviyorum. Kazakistan müziği de yine sevdiklerim arasında. Ama Tuva ses sanatçılarında daha çok gördüğümüz ve "ırlamak" diye adlandırılan ses, sadece benim değil konuyla hiç ilgisi olmayanların bile artık ilgisini çekiyor. Bu gırtlak müziği ile ilgili olarak bize neler anlatabilirsiniz?

  • Tuva türkülerini ben de seviyorum. Türk Ellerinde söylenen türkülerimizin hepsi güzel bence. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olmasına rağmen, her birinin sözünde, melodisinde biz varız. 

    Ir - Yır; Türkü, Irlamak-Yırlamak; türkü söylemek. Bu iki kelime hem Türkiye Türkçesi’nde, hem de başka Türk lehçelerinde, biraz farklı da olsa yer alır. “Cır, Jır” gibi. Anlamları ortak; türkü, türkü söylemek.

     “Boğaz- Gırtlak” müziği; Tuva, Altay, Şor, Hakas gibi Türk toplulukları arasında da yaygın olan bir türkü çeşidimiz. Anadolu’da da var mı? Evet var. Toroslar’da, Yörük kadınları tarafından söylenen; “Boğaz Çalma” denilen, parmaklarla ses tellerine baskı uygulayarak icra edilen bir müzik. Bu geleneği bilen ve sürdüren Yörük kadınlarımız var mı, bilmiyorum. Umarım vardır. Bizim Yörükler arasında unutuldu gitti.

  • Çalgı ve müzik derken sohbetimizin de sonuna geldik değerli hocam. Bu güzel söyleşi için size sonsuz teşekkürler ediyorum. Yeniden görüşmek dileğiyle…

  • Böyle bir fırsatı bana tanıdığınız için, ben teşekkür ediyorum. 

bottom of page