top of page

Ali Özaydın :
"Türk DÜnyası Müziğinin Atlı Adamı"

KISACA

1961 yılında Adana'da doğdu. 
1981 yılında İstanbul'da askerliği döneminde Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç GÜVENÇ ile tanıştı. TÜMATA (Türk Müziğini Araştırma Tanıtma) topluluğunda ilk kez Türk Dünyası çalgılarını ve çalgıların çeşitliliğini görüp tanıma fırsatı buldu.

İlk atölye çalışmalarına bu topluluğun çalgı yapım atölyesinde başladı.1984 yılında Konya Kültür ve Turizm Müdürlüğü bünyesinde kurumun müdürü olan Güner ÖZKAN ile birlikte ASTÜM (Asya’dan Türkiye’ye Musiki) topluluğunu kurdu. 1988 yılına kadar bu toplulukla birlikte yüzün üzerinde konserler tertipledi. 1990 yılında Ankara Atatürk Kültür Merkezi'nde açtığı atölyede üç dönem Türk Dünyası çalgıları yapım kursları verdi. Bu çalışmalar içerisinde Halk Çalgılarından bazılarında değişiklikler yaparak daha verimli hale gelmesini sağladı (Bendir isimli ritim çalgıda Alyan anahtarlı akort sistemi ve Dede Korkut'un icra ettiği Kıl Kopuz'un Bas Yaylı çalgı olarak geliştirilmesi gibi).  Bu dönem içerisinde İpek Yolu adlı bir topluluğun kurulmasına öncülük etti ve yurt içinde yurt dışında konserler turneler tertipledi.

Kök Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı’nda bir süre çalışmalarına devam eden Ali Özaydın, 1994 yılında ALTINAY adında bir topluluk kurdu. Bu toplulukla 2000 yılına kadar faaliyetlerini sürdürdü. Bu dönem içerisinde birçok televizyon programlarına katıldı.TRT de yayınlanan Yağmur TUNALI'nın hazırlayıp sunduğu Selam Olsun adlı programda danışman olarak görev aldı.
İzmir Televizyonunca hazırlanan Yönetmen Fatma Müheyye USLU ile 52 bölümden oluşan Çalgı Atölyesi programının danışmanlığını yaptı ve icracı olarak da 4 bölümde yer aldı.

2000 yılında İpekyolu ve Altınay Müzik topluluklarını birleştirerek İrfan Gürdal'ın yönetmenliğinde Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Türk Dünyası Müziği Topluluğu'nu kurdu ve bu Topluluğun müdürlüğünü yürüttü.
2002 yılında Türk Dünyası Kültür ve Sanat Derneği’nin kuruluş çalışmalarını başlattı. 2007 yılında dernek başkanlığına görevini aldı. İkinci dönem Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmekte iken elim bir hastalığa kapılan Ali ÖZAYDIN, rahatsızlığına rağmen yeni birçok projeyi hayata geçirmek için çalışmalarına devam ediyordu.
Hedefi, Türk Dünyası Müzik aletlerinin sergileneceği bir müze oluşturmaktı. Söz konusu müzik aletlerini imal edip sergilemenin yanı sıra, aynı zamanda Anadolu’da çok fazla bilinmeyen ve tanınmayan bu çalgıların icracılarının çoğalması, dinleyicilerinin artması için özendirici çalışmalar yapabilmekti.
 

(Katkılarından dolayı Sevgili Hüseyin Asker hocama teşekkürlerimle... )

tuvart-sldier-sanatcilarimiz-ali-ozaydin

ALİ ÖZAYDIN
için hazırlanan BELGESEL

Ali Özaydın…

Eski Çağlardan kopup gelen atlı…

Takvimler onun doğum yılını 1961 olarak kaydediyor. Bu tarih Ali Özaydın’ı tanımayanlar için doğrudur. Tanıyanlar için o, Oğuz Kağan’ın atının terkisinden bugüne düşmüş bir DESTAN SÖYLEYİCİdir.

Korkut Ata’nın hikmetlerinden yaylanmış, paylanmış, tarihin uğultularında kaynayan bir ruhtur.

Ele avuca sığmaz…

Bir fikirden diğerine, tarih çağlarında gezinir gibi şaşılacak bir kolaylıkla atlar. Misyonu, bir tarih mirasını bugüne taşmaktır. Türk'ün yeryüzüne dağılmış sesleriyle büyülenmiş olarak doğmuştur. Hayatı, bu sesleri aramaya vakfedilmiştir. En eski ve en saf haliyle devam eden Türk seslerinin peşindedir.

Türk'ün eski çağlardaki saf halini yakalamak ve yüzyıllar içinde yarattığı muazzam kültürün kaynağından içmek gibi naif sayılabilecek bir fikre ömrünü vermiştir. Yirminci yaşında TÜMATA ekibine dahil olduğu zaman bu misyonu netleşmişti. Eski Türk Müziğinin izlerini takip edecekti.

Nerede bu müziği icra eden, nerede bu sazları duyan ve duyuran varsa; Ali Özaydın’ın en yakını onlardı. Tanımadığı bir Altaylı Türk'ün tüüründe bütün bir Türklüğü görebiliyordu. Tanımadığı o Altaylı, ona en yakınlarından da yakındı. Akrabaydı, eş-dosttu, sırasında gözlerinde yaş olacak kadar içinin yangınıydı.

Bu yürek yangınıyla gezdi, dolaştı, aradı ve bir büyük birikime ulaştı.

Moğolistan hudutlarında Tuva’dan Macaristan’a kadar derin ürperişler, heyecanlı keşifler yaşadı.

Rahmi Oruç Güvenç’in TÜMATA’sından sonra Güner Özkan’la Asya’dan Türkiye’ye Musiki (ASTÜM) Topluluğunu kurdular. Dört yıl bu toplulukta çeşitli konserler düzenlediler. Daha sonra Ankara’da merhum Prof. Dr. Cihat Özender’in Kök Vakfı’nda İpek Yolu Topluluğu, yine Ali Özaydın öncülüğünde toparlandı. İki yıl geçmeden İpek Yolu Müzik Topluluğu’ndan bir grupla Altınay Müzik Topluluğu’nu kurdu. Bu iki topluluk, bazı televizyon programlarının değişmez ve asıl unsurları arasında yer aldı. Ali Özaydın  da bu programların danışmanıydı. Çalgı Atölyesi programının hazırlanması da Ali Özaydın, danışman ve yol göstericiliğinde hazırlandı.

Türk müziğinin sazları ve bilinmeyen örnekleri, bu çalışmalarla Türkiye çapında tanınmaya, bilinmeye başladı. Büyük bir iş başarıldığı açıktı.

Kesin bir ifadeyle söylemek gerekirse, Ali Özaydın’ın teşkilatçı ve kurucu kimliği; Türk Dünyası Müziklerinin tanınmasında en büyük rolü oynadı. Yapılan iş, tam manasıyla bir keşifti. İğneyle kuyu kazılarak yürütülen çalışmaların, sonuncusuydu.

Saz örneklerine bile ulaşmak, çok zaman imkansızdı. Sazların pek çoğu, bazı fotoğraflardan hareketle atölyelerde özel olarak imal ediliyordu. Bu aklı zorlayan iş de Ali Özaydın’ın fikriydi.

Dolayısıyla Ali Özaydın’ın liderliği, saz yapımcı ve tasarımcısı olarak da göz kamaştırıcıdır.

Pek çok saz hem yapılmış, hem de geliştirilmiştir.

Türk sazlarının atası kopuzun bir türevi olan Kıl Kopuzdan BAS KOPUZ imali de onun sanat dünyamıza hediyeleri arasındadır.

Bunların yanında ALİ ÖZAYDIN’ın EN BÜYÜK ESERİ; DEVLET TÜRK DÜNYASI MÜZİK TOPLULUĞU’dur. Kurduğu İpek Yolu ve Altınay Müzik topluluklarını birleştirerek güçlü bir topluluk meydana getirmiştir. Topluluğun başına en yakın çalışma arkadaşı İrfan Gürdal’ı getirmesi de sanat seviyesi ve başarı için çok önemli bir tercih olmuştur.

Bugün Türk Dünyası Müzik Topluluğu, dünya topluluğudur. Konser verdiği devletler haritasına bakılınca on yıl içinde muazzam bir gelişme gösterdiği, Türklüğü ve Türkiye’yi şerefle temsil ettiği görülür.

Zamanın Kültür Bakanı İstemihan Talay Bey'in himmeti ve Ali Özaydın’a olan güvenini, özellikle hatırlamak lazımdır.

İstemihan Beyle Ali Özaydın’ın yakınlığından bu iftihar edilecek kurumun çıkması çok önemlidir. Bu topluluk ve ona paralel gelişen Türk Dünyası Müzik çalışmaları, çok yaygın bir hal almıştır. Ali Özaydın’ın kurduğu saz atölyesinde bir yılı aşan bir zamanda sadece tüür yapmasına rağmen, dünyanın her tarafından gelen taleplere yetişememesi bunun en büyük göstergesidir.

Bu kısa tanıtımından da anlaşılır ki Ali Özaydın, eski çağlardan bugünlere at süren yeni zamanlar sevdalısıdır.

Türklüğün uzak asırlarından ses ve nefes taşır.

Ebediyeti koklayan kanlar neslindendir.

Onun yüksek TÜRK SEVGİSİne,
asil TÜRK RUHUNA ve TÜRKLÜĞE UNUTULMAZ HİZMETLERİNE BİNLERLE ALKIŞ….

ÖZAYDIN DİLİNDEN DOMBIRA

Dombırayla ilgili çok şey anlatılabilir. Dombıra, iki telli basit görünen bir çalgı olmasına rağmen çok derinliği olan, kültürün içerisinde çok özelliklere sahip bir halk çalgısıdır. 

Kazak Müziği ana anlamda ikiye ayrılıyor; sözlü ve sözsüz müzik.
Abay Dombırası genellikle sözsüz müziklerde kullanılıyor. Yani küylerde daha çok tercih ediliyor. 

Abay dombırasında sürekli bir atın ritmini duyarsınız. Atın çeşitli yürüyüşlerinin sesini duyarsınız. 

Dombıra, form olarak iki türdür; Abay Dombırası ve Cambıl Dombırası diye isim almıştır. Abay Dombıra biraz daha köşeli ve kürek şeklinde diyebiliriz. Abay Dombırası oymadır, bir ağacın tamamını oyarak elde ederler. Dombıra iki tellidir ancak birkaç çeşit akordu vardır. Bir beşli aralık, bir de dörtlü aralık dediğimiz akort. Bu, çalınacak esere göre akortlar değiştirilebiliyor. Türkiye’de birçok orkestrada da kullanılmaya başladı. Gitgide yaygınlaşacağını umuyor ve öyle düşünüyoruz. 
Abay ve Cambıl, Kazak Kültürünün - Edebiyatının en önemli iki yazarı, şairidir. Kazak evinde mutlaka her evde bir dombra asılıdır ve o evde, mutlaka en az bir ya da birkaç kişi dombra çalmasını bilir. Zaten dombra çalmasını bilmeyen erkeğe de kolay kolay kız vermiyorlarmış duyduğumuza göre. 

30 yıl önce ben dombrayla tanıştım. O günden beri dombrayı ben elimden hiç bırakmıyorum ve hiçbir zaman ben bu sazı kılıfıyla taşımadım; kılıfıyla gezdirmedim. Hep elimde çıplak gezdirdim. Halkın ilgisini çeksin ‘Bu nedir?’ diye sorsunlar, ben de onlara anlatayım diye…

Buna benzer, kültürümüzdeki unutulmuş, Anadolu’da bilinmeyen sazları anlatmaktan yorulmuyorum, büyük bir zevk duyuyorum ben. İmalatını, yapımını, bunların icrasını öğrenmek isteyenlere atölyemiz açıktır.


Önemli olan TÜRK KÜLTÜRÜNÜN UNSURLARININ TAMAMININ BİR ARADA MUHAFAZASINI SAĞLAYABİLMEK. Parça parça, bölük pörçük bir kültür mirası bırakmaktansa, derli toplu bir miras bırakmayı arzu ediyoruz biz; çocuklarımıza torunlarımıza…

13 Haziran 2011 - Atatürk Kültür Merkezi - Ali Özaydın / VEDA

1. Bölüm / VEDA

2. Bölüm / VEDA

3. Bölüm / VEDA

Gönlündeki Müzenin En Kısa Sürede Hayat Bulması Dileğimizle...

Ve son olarak; aziz ruhunu anmak adına
En değerli eserlerinden biri olan Türk Dünyası Müzik Topluluğu ile Hayatımıza renk katan ve ellerimizi birleştiren ezgilerden seçme bir liste;

bottom of page